Yöresel Kelimelerimiz
Kelimelerimiz | Açıklama |
Aba | 1-Abla 2-Yünden yapılmış kaba, yakasız üstlük. |
Abdal baklası | Bakla |
Abdestlik | Evlerde abdest alınan, el yüz yıkanan yer. |
Abdesthane | Tuvalet |
Acans | Haber, radyo haberleri. |
acık, acıcık | Azıcık. |
Acar | Yeni |
Adıbatasıca | 1-Ölmesi istenen birine söylenen beddua. 2-Ölünce adının çocukları tarafından torunlarına verilmemesinin istenmesi. |
Adıysam | Halbuki, zira |
Abo | Olacak şey değil. Beklenmedik bir gelişme karşısında duyulan tepkinin sözle dışa vurumu. Şaşkınlık anı. |
Abula | Kadın ev sahibi. |
Acımtırak | Az acılı. |
Acız kalmak | Çaresiz kalmak. Acınacak duruma düşmek. |
Acız | Zavallı, çaresiz. |
Acızlanmak | Dert yanmak. |
Adam akıllı | Aklı başında. |
Adı batasıca | Kızgınlık anında söylenen beddua. |
Adı sanı belli olmak | Kimliği belli olmak. |
Adı belli | Kuşku götürmez, isabetli. |
Adını goymak | Kesinleştirmek. |
Afakan | Yürek çarpıntısı, sıkıntı, fenalık. |
Afkalamak | Çamaşırı sıkıca ovalama, bastırma. Karşıdakini fazla olmamak şartıyla sarsıp, dövmek. |
Afsun | Avsun, büy, sihir. |
Ağ | pantalonun, şalvarın apışarası. File, balık tutma aracı. Tırmanma emri. |
Age | Getiriver, al gel. |
Ağdırmak | Herhangi bir yere tırmandırmak. |
Ağıl | Koyun ve keçilerin geceleri katıldığı çitle çevrili yer. |
Ağrı gelmek | Oradan doğruca. |
Ağız | Doğum yapan hayvanların ilk sütü |
Agınaz | Konuk sever, iyi yürekli. |
Ağız eğmek | Alaylı şekilde taklit etmek. |
Ağman | Kusur, eksik. |
Ağmanlı | Kusurlu, sakat. |
Ağrık | 1-Göçten önce bazı eşyaların konak yerine veya varılacak yeregötürülmesi. 2-Küçükbaş hayvanlarda bir tür hastalık. 3-Bir tür ot. 4-Üzerinde ot, et, odun kıyılan kütük. |
Agırlık | Düğünde kız tarafına verilen hediye. |
Ağırşak | Yün eğirirken(yünden araçla ip yaparken) iğin altına takılan araç. |
Ağa | Abi, büyük erkek kardeş, varlıklı sözü geçen kimse. |
Ağı | Zehir. |
Ağzı pek | 1-Agzı kapalı. 2-Sır vermeyen. |
Ağnamak | Yatıp yuvarlanmak. |
Ahana | İşte. |
Ahır | Büyükbaş hayvanların barındırıldığı yer. |
Ahır sekisi | Ahıra bitişik oda. |
Ahlat | Yabani armut. |
Akabbak | Bembeyaz. |
Akbakla | Kuru fasulye. |
Ak havla | Tahin helvası. |
Akıda | Koyu pekmez. |
Akıt(mak) | İşemek. |
Akanak | Suyun hızlı akması, akıntı. |
Akıl bali olmak | Ergenlik yaşına gelmek. |
Akran | Yaşıt |
Aklım kesti | Anladım. |
Alabacak | Sözüne güvenilmeyen. |
Alabuçuk | Tam olmayan. Yarım yamalak. |
Alabula | Siyah beyaz karışımı. |
Alaca garanlık | Karanlık ile aydınlık arası. |
Alaf | Büyükbaş havanlara verilen saman ve diğer yiyecekler. |
Alamet | Büyük |
Alçak dam | İki katlı evlerin önündeki toprak örtülü dam. |
Al bağlamak | Nişanlılı kıza kırmızı eşarp bağlama. Düğünde damadın koluna kırmızı kurdela bağlama. |
Alabahar | Kıştan çıkılıp baharın kendini göstermesi. |
Ala bulaşık | Bir işin tam olarak yapılmama durumu. |
Ala dene | Bağlarda ilk kararan üzüm tanesi. Sonra koruk, sonra siyah olur üzümler. |
Alaf | Alev |
Ala garga | Saksağan. |
Ala gelmek | Gelirken getirmek. |
Alan talan | Karma karışık. |
Al dil | Az, azıcık. |
Algın | Hastalıklı. |
Alız | Zayıf |
Alan | Boş arazi, ova, geniş düzlük. |
Alav | Alev |
Alaz | Yakıcı sıcaklık. Ekinler biçilince yerinde kalan artıklar. |
Alıcı kuş | Kartal, atmaca, şahin, doğan. |
Alımkar olmak | Alıcı olmak. |
Aktarma | Tarlayı ikinci kez sürme. |
Aksata | Ticaret, alış veriş. |
Alıç | Yabani küçük taneli bir meyve ve ağacı. |
Alel usul | Gelişi güzel, özen göstermeden. |
Alengirli | Tutarsız |
Allehelem | Galiba, herhalde. |
Alma | Elma |
Altı patlar | Altı adet mermi atan tabaca. |
Alabaşlı | Yarım, başlanmış bitmemiş. |
Amanii | Ne oldu böyle. (şaşkınlık ünlemi) |
An | Eşeklerin ağzında et kabarması. Böyle olan eşek hiçbir şey yiyemez. İki tarla arasındaki sınırıbelirleyenekilmeyen yer. Tarla sınırı. |
An bıçağı | Eşeğin ağzındaki anı kesmeye yarayan ucu eğri bıçak. |
Ana | Anne |
Anamil | Annemgil |
Angışmak | Tırmanmak, ağmak. |
Angut | Ahmak. Kazdan büyük bir kuş cinsi. |
Anlak | Hayvanların, kekliklerin yuvarlandıkları, eşindikleri tozak yer. |
Anaç | Karşımda, yamacımda. |
Anca beraber ganca beraber | Sözleşme |
Anca | Yeterli |
Angarya | Kendi işi olmayan. İmece. |
Annah | Al işte, al bakalım, hayret ünlemi. |
Apalamak | Emeklemek |
Apla | Abla |
Arabaşı(arap aşı) | Hamur ve etli çorbadan oluşan bir yemek. Özellikle kış aylarında av eti ile yapılır. |
Arabalık | Evden ayrı olarak yapılan dar, ince uzun tek katlı, tek gözlü bina. |
Arasata gelmek | Nerede olduğuna karar verememek. Kararsız kalmak. |
Arbışmak | Yüksek bir yere tutunmaya çalışmak. |
Argaç | Dokumalarda çözgü üzerine atılan ip. |
Argın | Dermansız, güçsüz. |
Arkası sıpalı | Çocuklu kadın. |
Arnaç | Karşı-Arnacıma geç bakalım. |
Arık | Zayıf. Su akağı. |
Armıt | Armut |
Arbılmak | Üstüne abanmak. |
Arılık | Okuma üfleme karşılığı. |
Arbışmak | Tırmanmak. |
Asbab | Çamaşır, kumaş türleri. |
Asbab görmek | Çeyiz hazırlamak. |
Asma | Dalları çardağın üstüne çıkarılan üzüm bitkisi. |
Asar | Taşla oynanan birtür oyun. (Kimin taşını vurursa oyunu okazanır. ) |
Asma kabağı | Su kabagı. |
Asmılmak | Asılmak, çekiştirmek. |
Aş | Yemek |
Aşma | Erkek hayvanların dişileri ile çiftleşmesi. |
Aşane | Mutfak |
Aşşa (haşa) | Ayşe |
Aşıraşı | Aşure |
Aş ermek | Hamile kadınların bir yiyecegi aşırı istemesi. |
Aşık | Küçük baş hayvanların ayak bileklerinde bulunan bir kemik. Bu kemikle oynanan bir tür oyun. |
Ataş | Ateş |
Ateş almaya gelmek | Vardığı yerden acele geri dönmek. |
Atkı | Örme baş örtüsü. Dirgene benzeyen saman atmaya yarayan harman aleti. |
Avar | Bahçelere ekilen sebze. Sebzelik. |
Avara | Çalışmayan, tembel, düşkün, degersiz. |
Avayıt | Hediye |
Avgas(z) | Suyun önüne çekilen küçük set. |
Avgın , avgun | Su yolu. |
Avkalamak | El ile ovalamak. |
Avaz | Ses vermek. |
Avazı çıktığı kadar bagırmak | En yüksek tonda seslenmek. |
Avınmak, avunmak | Oyalanmak |
Avsun | Büyü, sihir. |
Avrat | Eş, karı. |
Avuncak | Avunma aracı teselli. |
Avır zıvır | İşe yaramayan öte beri. |
Avret yerleri | Vücutta cinsel yerler. |
Avkalamak | Çamaşırı çitilemek, yumak. |
Ay | Dalgınlıktan uyanmak. Farkına varmak. Bir tür ünlem. |
Ayaz | Hava sakin ve açıkiken çıkan , kuru , dondurucu soğuk. |
Ayağ altı | Ortalık yer. |
Ayak yapmak | Karşısındaki insana karı kurnazlık yapmak. |
Ayak yolu | Tuvalet, hela. |
Ayakları götüne değmek | Çok hızlı ve telaşla kaçmak. |
Aydaş | Gıdasızlıktan gelişemeyen çocuklara kırk günlükken diğer çocuklara kırk gün kırkı çıkmayan çocukla bir araya geldide aydaş oldu denir. Çocuklarda kırkın karışması. Zayıf bünyeli. |
Ayan beyan | Açıkça, görünen, saklı olmayan. |
Ayan eşgere | Her şeyin ortada olması. |
Ayranı gabarmak | Hiddetlenmek. |
Ayrı baş çekmek | Aykırı hareket etmek. |
Aygaz | Her çeşit tüplü ocaklar için kullanılır. |
Ayın beyin olmak | Bir anda şaşırmak, şoke olmak. |
Ayın oyun | Hile |
Ayıtlamak | Herhangi bir ürünün başkalarından ayrılması.Temizlenmesi işi. |
Ayıtla | Ayıkla |
Aylak | Boş gezen , boş dolaşan. |
Ay ulan | Bir tür kaba hitap sözü. Söze başlarken kullanılır. |
Azar | Büyüklerin bağırıp çağırması, kötü söz söylemesi |
Azık | Yolda, dağda, ev dışında yenecek ekmek ve benzerleri. |
Az çal gel | Masum hırsızlık. |
Azıcık | Çok az. |
Azık çıkısı | İçerisine yiyecek konulan bez bohça. |
Azık torbası | İçerisine yiyecek konan yünden dokunmuş torba. |
Azıt | Başından savmak, uzaklaştırmak. |
Avarlık | Sebze ekilen bahçe. |
Arılık | Bir hastalığı ilaç veya okuyup üfleyerek geçirmeye çalışan kimseye verilen ücret, emek parası. |
A gıy | Ay kız. |
Agı | Ay kız. |
Anakuzusu | Bir şey bilmeyen, acemi. |
Afilli | Gösterişli. |
Ağmak | Tırmanmak |
Arabozan | Dedikoducu. |
Alaca | renggarenk bez |
Amel | ishal |
Asifinik | Kimyasal madde |
Babıç | lastik ayakkabı |
Badas | harman yerinde kalan karışık tahıl yığını |
Babamil | Babam gil |
Baca | Bahce |
Bacabaşı | Baca üstü raf |
Badılcan | patlıcan |
Bağdaş | Baçak baçak üsttüne atmak |
Bağlanmak | Tutunmak |
Bağırtlak | Beiş bağı |
Bağa | bana |
Bağ arası | Bağların olduğu yer |
Bağırık | bağırtı, yüksek ses |
Bağrına taş basmak | acıya katlanmak |
Baha | Fiyat paha |
Bahale | beni dinle |
Bahca | Bahce |
Bakhele | Bana bak |
Bahane | neden |
Bakı | fal |
Bahasınmak | pahalı bulmak |
Balçık | kötü çamur |
Baldır baçak | Açık giyinme |
Baldırı cıplak | Fakir |
Balkan | Orman |
Balım | Büyüklerin küçüklere sevgisi |
Baltalamak | Engellemek |
Baarmak | Parmak |
Bambık | Pamuk |
Bandırma | Daldıp çıkarma |
Banmak | Temas etmek |
Barac | Baraj |
Basamak | kademe . merdiven |
Basbayağı | Düpe düz |
Bastırmak | Israr etmek |
Basılmak | Yakalanmak |
Basma | Baskılı bez |
Basmak | Yakalamak |
Basmacı | Basma yapan, basma satan |
Bastı bacak | kısa boylu |
Başayak | Bildiği gibi davranan |
Baştan çıkmak | Ahlakı bozulmak |
Başını bağlamak | Evlendirmek |
Başı bozuk | Dul kadın |
Başıgara | Talihsiz sansız |
Baş kakıncı | Başa kakmak |
Bayaa | Gerçekten |
Bazı | Pazı |
Babacan | Güclü koruyucu |
Bağçak | davar çobanı sürüyü yatırdığı yer |
Bar bar bağırmak | Tepki göstermek |
Barabar | beraber |
Bari | en azından |
Bas bayağı | Açıkca |
Bayır | Aşırı eğilimli yer |
Bakhele | Bana bak |
Bakla | Kuru fasulye |
Bakraç | Bakır helke |
Balastır | Kapı ve pencere üstü kullanılan kalas |
Band | teyp kaseti |
Banbıl | Böçek |
Bangaa | banka |
Barana | kış günü toplantısı |
Bardak | su kabı |
Barı | Bahçe çiti |
Basdırık | yaylada keş peynir küplerinin konulduğu yer. |
Başlı | Haylaz çocuk |
Baş aşağı | İniş aşağı |
Baş tutar | lider |
Batma | Hayvan yemliği |
Batman | Yedi okka dokuz kilogram |
Baymak | bayılmak |
Bayram kömbesi | Mayalı ekmek |
Baylan | Nazlı |
Batarya | pil |
Bayır | Küçük yokuş |
Bazlama | Yufka ekmeğinin kalını |
Bançar | Pancar |
Barıt | Barut |
Başangı | kendi başına buyruk |
Bazan; | ara sıra |
Badılama | kendi kendine yersiz konuşma |
Beri benzeri | İyi ile orta arası |
Beşibirlik | Boyuna takılan altın |
Beri | yakın |
Beci beci | keçi çağırma |
Behlemek | Ona ait olduğunu belirtmek |
Beklemek | engel olmak . ummak |
Bel bağı | kuşak |
Beleş | Ücretsiz |
Belermek | Gözünü açarak korkutmak |
Belik | Saç örgüsü |
Bencileyin | Benim gibi |
Bend | Ana arıktan yan arıklara konan engel |
Benek | ala |
Beniz | yüz |
Berduş | Serseri |
Berkmek | burkmak |
Bertik | Şişlik |
Besbelli | ortada |
Beri benzeri | İyi ile orta arası |
Bön | salak |
Bet | yüz |
Betsiz | yüzsüz |
Beze | Hamur topağı |
Bedavra | keklik tuzağı |
Beğensimek | beğenmek |
Beğirmek | koyun keçi melemesi |
Beketmek | kapamak |
Bekişmek | pekişmek |
Bel | toprak aracı. Dağlarda geçit.Canlılarda vücudun bölümü |
Beldanat | Yaba |
Belemek | Çocuğu beşiğe yatırmak |
Belen | Üzeri yassı küçük tepe |
Belertmek | Gözlerini iri iri açmak |
Belişmek | bölüşmek |
Bereket | bolluk |
Beri benzeri | Biraz iyice |
Beriyüz | Konuşan tarafta olan yüz |
Berkitmek | Koşan kaçan hayvanların önüne çıkılması yön değiştirmesi |
Beserek | deve gibi besili |
Bergüzar | Armağan |
Besleme | Hizmetci |
Bekere | makara |
Biçik | Meme |
Beş kardeş | Beş parmak tokat |
Bıdı bıdı | sesiz sessiz |
Bıcılgan | azan yara |
Bıngıldak | Çocuklarda başın tepe noktası yumşak kısım |
Bırakma | Hayvanlardaki erken doğum |
Bırakıntı | Geline verilen hediye |
Bışgı | bıçkı |
Biçik | meme |
Bicama | gecelik |
Bidayfa. | Birkez |
Bilat | Bilet |
Bidıkım | sadece bir lokma |
Bigıdım | azıcık |
Bilik | Bölünmüş |
Bilemek | Toplamak biriktirmekBıçak bilemek |
Birinde | Bir zaman önce |
Bili bili | tavuk besleme |
Billur | bardak |
Birlenmek | Bir araya toplanmak |
Bikri | sanki |
Birerleş | birer birer |
Birem birem | Tek tek |
Biter | Tohum |
Bibi | hala |
Bittik | Küçük yağlı kömbeise |
Bisehil | Bir süre |
Biş | Atları durdurmak için verilen komut |
Bişek | Kolayca pişen |
Bişirgeç | Yufka pişirirken yassı araç |
Bişi | Recep ayında dağıtılan yiyecek |
Bitek | tek bir tane |
Bitik | Pekmezin kıristalleşmesi |
Bitti | Lokma |
Bıdak | Budak |
Bıdık | Boduk |
Bıggın | bezgin |
Bıldır | gecen yıl |
Bıngıldak | Çocuklarda başın tepe noktası yumşak kısım |
Bidene | Bir tane |
Biddi | yenen bişi |
Bihoş | tuaf |
Birem birem | birer birer |
Birikinti | Kalıt |
Biseğiç | az bir zaman |
Biseğilden | birazdan |
Bisoluk | az bir zaman |
Bisi | kedi |
Bişek | tulumda yayık aracı |
Bitecik | bir tane |
Bitek | Verimli toprak |
Bitirmek | Sonlandırmak |
Bitmek | tükenmek |
Biyol | Bir kez |
Bizim kız,bizim oğlan | xx |
Bizimki | kadının eşi için söylenir |
Boğarsak | İneği döllemek için öküz sürüsü |
Boğaz | ev halkı |
Börtleme | Asma yaprağını suda az haşlama |
Boduk | deve yavrusu |
Boğum | Yuvarlak nesnelerin birleştiği yer |
Bohça | içine çaşır elbise konan dört köşe bez |
Bokçak | Düven sürerken öküzlerin dışkısını toplamaya yarayan kap |
Boran | kar fırtınası |
Borazan | Ses çıkaran boru |
Bortlamak | doğurmak |
Bol bolamad | çok geniş çokca |
Boşlamak | bırakmak |
Boydak | Elinde Hiçbir şey olmadan yaya gitmek |
Boz yel | lodus |
Bodi | çok şişman |
Boduç | Toprak testi |
Boku bokuna | boşu boşuna |
Bolarmak | darlıktan çıkmak eli bollaçmak |
Bolcana | çokca |
Boyunbağı | atkı |
Boyunluk | Boyuna takılan eşya |
Boz | Açık kahverengi |
Böğelek | Öküzlere musallat olan böçek |
Böğrek | Böbrek |
Böğün | Bu gün |
Böçek | xx |
Böğür | Göğüs sine |
Bucak | köşe |
Bulama | Bulamaç |
Burma | kıvırma bükme |
Buruntu | sıkıntı mide ağrısı |
Boynuzlu | Karısı kızı yaramaz adam |
Boduç | Toprak testi |
Boduk | . deve yavrusu |
Boğum | Yuvarlak nesneklerin birleştiği yer |
Bohça | içine çaşır elbise konan dört köşe bez |
Bokçak | Düven sürerken öküzlerin dışkısını toplamaya yarayan kap |
Boran | kar fırtınası |
Borazan | Ses çıkaran boru |
Boduç | Toprak te |
Bortlamak | doğurmak |
Bol bolamad | çok geniş çokca |
Boşlamak | bırakmak |
Boydak | Elinde Hiçbir şey olmadan yaya gitmek |
Boz yel | lodus |
Bortlamak | doğurmak |
Buğum | Boğum |
Buhur | erkek deve |
Bulada | genç tavuk |
Bulaşma | sataşma |
Bulamaç | pelte |
Bulagaç | Bittik yağlamaya yarayan yufka ekmek parçası |
Bulgazanlık | Oyun bozan |
Bulgurcuk | dolu yağması |
Bullar | Buralar |
Bulupta bunamak | Beğenmemek |
Bunar | pınar |
Bun | sıkıntı |
Bungun | sıkıntılı |
Bunalmak | Sıkılmak |
Burgaç | Girdap dolanbaçlı düden |
Buruntu | Karın ağrısı |
Buturak | Ekinler içinde bağlarda biten küçük dikenli bitki |
Buymak | Çok üşümek |
Buzağılıcı | Hayvanın yavrulu hali |
Buzalamak | ineklerin yavrulaması |
Bunuz | kahır |
Büü büü | Koyun çağırma |
Bük | Kıvrım |
Büklüm | kıvrım |
Bürgü | Kadınları örtüsü |
Bürünmek | Bürgü ile örtünmek |
Büvelek | Böçek |
Büz | Künk su kanal aracı |
Büzüşmek | Küçülmek |
Büzük | Büzülmüş |
Cadı | Sevimli kız çocuğu. |
Cafcaflı | Gösterişli. |
Cağıldamak | Hızlı ve sesli akan su. |
Cazırtı | Kendi kendine söylenme. |
Cagışdama | Ses çıkarma. |
Camadan | Yakasız düğmeli gömlek. |
Can elemeti | (Kaçmak, saldırmak ) can korkusuyla. |
Canavar | Kurt. Cesur, atılgan. |
Cantahtası | Göğüs kemiği. |
Can suyu | Sebze fidanlarının ilk dikiminde verilen su. |
Capıt | Kumaş eskisi parcası |
Carcavlak | Baştaki saçların tamamen kesilmiş veya dökülmüş olması. |
Can havli | Can acısı, ölüm hali. |
Carı | Gözü açık, açıkgöz. |
Cavdırma | İnce uzun ağaç dalı. |
Cayma | Vazgeçme |
Camış | manda |
Cazı | Yaramaz, cadı. (genellikle yaramazlık yapan kız çocuklarına denir) |
Caylak | Acemi |
Cehiz(çeyiz) | Gelinin eşyaları. |
Celep | Hayvan tüccarı. |
Cerge | Derme çatma göçebe çadırı. Gölgelik. Bostan kümesi. |
Cerme, cereme | Başkaları tarafından yapılan ya da kaza olarak meydana gelen zararı ödeme. |
Ceran | Yakışıklı, güzel. |
Cebcebe | Düğme ve iğnelik. |
Cevüz | Ceviz |
Cezir | Havuç |
Cemile | Kış mevsiminin son aşamaları. |
Cere çıkmak | Dilenmeye, istemeye çıkmak. |
Cevizi | Koyu kahve rengi. |
Cıbıl | Yoksul, zayıf. |
Cıbıldak | Çıplak. Sulu, çamurlaşmıştoprak, cıbıldan. |
Cıdav | Kavgacı |
Cığa | Gelin ata binerken başına takılmış, renkli kuş kanadı tüyleri. |
Cıgırkapı | Yontma ağaç kapı. |
Cıllık | Oyun bozan, mızıkcı. |
Cığış cığış | Bir şeyin yeni oluşu. Derinden gelen, kuru eşya ve yapraklar arasından çeşitli böceklerin çıkardığı sesler. |
Cılbak | Çıplak |
Cıla | Beyaz toprak. Bu toprakla evler badana edilir. |
Cılgısız | Çelimsiz, zayıf, yersiz konuşan. |
Cıngar | Ölümsüz, yaralamasız kavga, gürültü. |
Cılga | Belli belirsiz ince yol. |
Cılk | Bozuk. Daha çok bozuk yumurta için söylenir. |
Cıncık | Renkli bilya, boncuk. |
Cıngıl | Küçük üzüm salkımı.Helkenin küçüğü. |
Cınna | Az |
Cıngırlak, cıngırık | Bir çeşit tahteravalli. |
Cıgırıklı kuyu | Lastik veya madeni kovaları olan, ağaç bir düzenekle su çekilen kuyu. |
Cıncık gibi | Göz alıcı , yep yeni. |
Cıplanmak | Soyunmak |
Cırlama | Oyun bozanlık, mızıkcılık etme. |
Cırmalama | Tırmalama |
Cırmık | Tırnak, tırnak izi. |
Cırık | Ardıç kuşu da denilen, sığırcık kuşuna benzeyen, bir tür göçmen kuş. |
Cırcır | Fermuar. Harman aracı olan patoz. |
Cıvdırmak | Delirmek |
Cırcavuk | Taze iken yenilen bir tür ot. |
Cıvcık , cıvık | Ciddiyetsiz |
Cıvık | Çok sulu, ciddiyetsiz, geveze. |
Cıvgın | İnce söğüt dalı. |
Cıymık | azıcık |
Cızık | Çizik, küçük yara. |
Cızıldamak | Sızlanmak, sürekli ağlamak |
Cızırdamak | Odun yanarken, kızartma yaparkın çıkan ses. |
Cağıldamak | Hızlı ve sesli akan su. |
Cazırtı | Kendi kendine söylenme. |
Cıfıt | Çok öfkeli. |
Cıllık,cıllıma | Oyun bozmak, oyunbozan. |
Cırlavuk | Ağustos böceği. |
Cıvdırmak | Çok kızmak, delirmek. |
Cinibis | Başlangıcı olmayan tarihler için söylenir. |
Civan | Genç, delikanlı erkek. |
Cibildek | Küçük su birikintisi. |
Cibilliyet | Nesep, soy, sop, ata. |
Cidav | Kavgacı |
Cice | Abla. Yaşlı kadınlara söylenen hitap şekli. |
Cilalamak | Ak veya kırmızı toprağın eritilerek , bezle duvara sürülmesi. |
Cimbit | Parmak uçları ile sıkıştırma, cimbitleme. Parmak ucuyla alınan miktar. |
Cimbil | Gözlerin kenarına biriken beyaz madde. |
Cimecik | Azıcık |
Cingilli | Sümüklü |
Cingil | Küçüküzüm salkımı. |
Cingildemek | Ağlama, nazlanma. |
Cipazlık | Cipazlıkazlık ifadesi. |
Cilit | Cirit, çok keskin. |
Cirpitmek | Az çalmak. |
Cipdirmek | Birden, ani kesme. |
Civil ciivil | Hareketli çocuklar. Kuş yavrularının çıkardıkları sesler . (cıvıl cıvıl) |
Civlemek | Dürtmek, batırmak. |
Cizelemek | Sıralamak |
Combarlak, comballak | Takla atmak. |
Combuldamak | Sığ sularda gürültülü şekilde yürümek. |
Cozutmak | Dağıtmak, şaşırmak, ne dediğini bilmemek. |
Cumağı, cumayı | Cuma günü. Bozkır ilçesinde Cuma günleri kurulan pazara verilen ad. Cuma pazarı. |
Cukka | Hırsızlık, haksız alma. |
Curcuna | Gürültü, kim kime. |
Culak | Kargaya benzeyen bir kuş. |
Curba | Ezilerek suyu çıkarılan üzümün posası. |
Cükür | Gındamlı ağzı kırılmış , şelek kazma. |
Cücük | Filiz, tomurcuk. Kuş yavrusu. soğan, marul gibi sebzelerin en iç kısmı. |
Cülepe | Çoluk, çocuk. |
Cüllü (cülle) | Kuş yavrusu. |
Cümbüş | Müzik eşliğinde yapılan eğlence. |
Cünüp | Sevişme sonrası yıkanmama hali. |
Cüleke | Çoluk çocuk, yetim. |
Cübbe | Uzun, düğmesiz palto. |
Çalkama | Sulu yoğurt, ayran. |
Çabık | Çabuk, acelece. |
Çağlak | Suyun hızlı ve sesli aktığı yer. |
Çavdırma(Cavdırma) | Küfür etme. |
Çabaltı | Gayret gösterme. |
Çağşak | Dağ yamaçlarında küçük taşlardan oluşan kümeler. |
Çağıltı | Suyun sesi |
Çağşır | Kayalık yerlerde biten bir bitki. |
Çakıl | Küçük taşlar. Taş duvarların içini doldurmak için konulan küçük taşlar. |
Çakıldak | Koyunların özellikle kuyruklarına birikerek sertleşmiş pislikleri. |
Çakır | Mavi yeşil karışımı göz rengi. Tam olgunlaşmamış meyveler. |
Çakır keyf | Biraz sarhoş. |
Çal | Taşlık tepe. |
Çalacak | Yoğurt yapmak için maya olarak ayrılan yoğurt parçası. |
Çalağan otu | Geviş getiren hayvanları taze iken yerse zehirleyen bir tür ot. |
Çalba | Tek yıllık kırlarda yetişen bir tür tozlu ot. |
Çalgorağı | Ekinleri çabuk biçmek çin kullanılan bir tür büyük orak. |
Çalgı | Saz, müzik aletleri. |
Çalgıcı | Saz takımı. |
Çalı | Küçük, bodur ağacıklar, maki. |
Çalı süpürgesi | Sert yabani çalılardan yapılan süpürge. |
Çalık | Baş örtüsü yazma. |
Çalkama | Sulandırılmış yoğurt. |
Çalmak | Bir nesneyi başka bir nesneye karıştırmak. Süte yoğurt çalmak. Bir maddeyi sürmek. Boya çalmak.Yediğinden zehirlenmek. Hırsızlık yapmak. Süpürğe çalmak. Müzik aleti çalmak. |
Çamır | Çamur |
Çamış | Huysuz at, katır, eşek. |
Çanak | Toprak kap. Kırılan testilerin kullanılan kısımları. |
Çandır | Karışık, melez. |
Çapıt | Eskimiş bez parçası. |
Çapık | Çabuk |
Çapraz | Aksi yön. Postal, mes gibi giyeceklerin iki yakasını birleştiren metalden yapılmış düzenek. |
Çaraş | Üzümlerin ezildikleri yer. Şırahane. |
Çardak | tahta kulübe, üzeri kapalı balkon. Evlerin önünde çevrili üstü açık , hayvanların barındırıldığı ağıl. |
Çare | İneklerin doğurdukları loğusa hali. |
Çark evi | Su değirmenlerinde suyun çevirdiği yer. |
Çarık | İşlenmemiş ham gönden sırımlarla dikilmiş ayak giyeceği. |
Çar çur etmek | Boşa para harcamak. |
Çat | Kavşak |
Çatak | İki derenin birleştiği yer. Kavgacı. |
Çatma | At, eşek, katır semerlerinin önündeki ve arkasındaki ağaç kısımlar. |
Çatmak | Sataşmak |
Çatayaz | Çok soğuk |
Çatlak | Binadaki yarık. Sinirsel rahatsızlığı olan. |
Çatal çöp | Kuş sapanının bağlandığı ağaç düzenek. |
Çav | Sapmak. At, eşek gibi büyük baş hayvanların erkeklik organı. |
Çavdır | Telaş etmek. |
Çay | Küçük dere. |
Çay şekeri | Tozve küp şeker. |
Çayır | Çimen |
Çebiç | Bir yaşındaki keçi yavrusu. |
Çeç | Savrulduktan sonra ortaya çıkan tahıl yığını. |
Çehre | Surat, yüz. |
Çenebaz | Çok konuşan. |
Çelebi | Gelinin kayın biraderi. |
Çekmek | Asılmak. Soya çekmek, benzemek. Dişi hayvanları erkek hayvanlarla birleştirmek. Boğaya çekmek. |
Çeki | Baş örtüsü. |
Çekingen | Utangaç |
Çekinceme | Sakınma |
Çekle | Üzeri ağaç dalları veya otlarla örtülü gölgelik. |
Çelerme | Koyun ve keçilerde bağırsak zehirlenmesi. |
Çelim | Şekil, beden yapısı, güç, kuvvet. |
Çelgi, çekli | Çardak damlarının üstündeki çalılar, barı. |
Çelen | Düz , toprak örtülü damlarda duvarların kenarlarına konulan yassı ağaç, korumalık. |
Çekişmek | Ağız kavgasıyapmak. |
Çeltek | Çırak , yardımcı. |
Çelme | Ayak takmak. Bir çeşit başlık. |
Çelik | Çelik çomak oyununda yere konularak sopa ile (çomak)vurularak fırlatılan kısa ağaç dalından yapılan değnek. |
Çelik çomak oyunu | Bir uzun (çomak), bir kısa (çelik) ile oynanan sopalı oyun. |
Çemkirmek | Karşı gelmek, saygısız hareket etmek. Saygısız kadınlar için kullanılır. |
Çember | Kadınlarda bir tür oyalı baş örtüsü.Kasnak. |
Çemremek | Eteğin alt kısmını, pantolonun paçalarını, gömlek ve ceketin kol uçlarını kirlenmemesi için yukarı doğru toplamak , sıgamak. |
Çente | Çanta |
Çenğildemek | Yerli yersiz konuşmak. |
Çentmek | Getmek, kertmek. |
Çengel | Yuvarlak ağaç halka. Et, üzüm vb.asmak için kullanılan araç. |
Çerçi | Gezgin satıcı. |
Çerek | Küçük ölçü birimi. Küçük çömlek. Küçük para birimi. |
Çencere | Tencere |
Çeşit | Renkli kalem. |
Çevlik, çevlük | Evlerin etrafındaki etrafı çevrili küçük susuz bahçeler. |
Çevre | Mendil |
Çıbık | Asma (bağ) çubuklarına verilen ad. |
Çığr | Patika, karda insanların ve hayvanların açtığı yol, |
Çığırdım | Çağırdım. |
Çıkı | Arasına yiyecek veya herhangi bir eşya sarılan bez parçası. |
Çıkla | Arı, saf, katışıksız. |
Çıkılamak | Çıkının içinekonlan eşyanın düşmemesi için uçların bağlanması. |
Çılbır | Suya kırılarak pişirilen yumurta yemeği. |
Çırpıt | Meyvesi bol olan ağaç. (Çırpıt gibi, çaput gibi. ) |
Çıvgın (şıvgın) | İnce uzun, esnek ağaç dalları. |
Çıymık | Odun yongası. |
Çır çır(Cır cır) | Küçük pınar, akarsu. |
Çıymık | Çok küçük ağaç parçası. |
Çırpıştırmak | Bir işi acele ile yapmak. Dövmek. |
Çıra | Reçineli çam odunlarından elde edilen , ateş tutuşturmak için kullanılan çabuk yanan odun. |
Çıngıl | Küçük üzüm salkımı. |
Çıtak | Kavgacı , yılmayan. |
Çıtlık | Antep fıtığının yabanisi , menenğiç. |
Çırlavuk | Ağustos böceği. |
Çır çır(Cır cır) | Küçük pınar, akarsu. |
Çıymık | Çok küçük ağaç parçası. |
Çift çubuk | Tarla bahçe işleri. |
Çiğ yemedim | Çalmadım.Kendi malım. |
Çil | Altın. |
Çilpi | Hiza, sıra, düz – Küçük çalı, yakacak. |
Çiğ | Pişmemiş, ırağı. |
Çiğin-çiğni | Omuz |
Çil | Yüzdeki lekeler. |
Çile | İp, iplik yumagı. |
Çilemek | Su serpmek. |
Çillenmek | Küflenmeye, bozulmaya başlamak. |
Çimdirmek | Banyo yaptı |
Çilte | Minder, şilte. |
Çimke | Ufak taneneler, zerre. |
Çimmek | Derelerde yüzmek, yıkanmak. |
Çirik | Yünden dokunmuş kumaş eskisi. |
Çiye | Azıcık, çok az, ateş kıvılcımı. |
Çit çıbık | Tarımla uğraşmak. |
Çit goşmak | İki öküz , eşek, at, katır gibihayvanları sabana, pulluğa koşup çift sürmek. |
Çiğin | Omuz |
Çilpi | Çöp, ince çalı parçaları. Anı sırada. |
Çitle | Minder |
Çimke | karşılık ver çene çal |
Çimdinmek | Az ve isteksiz yemek. |
Çimecik | Çok küçük, küçücük. |
Çimmek | Derelerde yüzmek, banyo yapmak. |
Çimen | Yeşil taze çayır, ot. |
Çinilemek | Çınılamak |
Çitme | Tepme (At, eşek, katır gibi hayvanların arka ayakları ile vurması) |
Çitlek | Ay çiçeği. |
Çiti | Her çeşit bulaşık sabunu. |
Çit moturu | Traktör |
Çirkef | Ahlaksız |
Çitlik | Bir çift öküzle bir günde sürülen 650 metre kare kadar tarla. |
Çizi | Sıra, hiza. Domates , patates gibi sebzeleri ekerken bir sırasına söylenir. |
Çoban salık | Ağıllarda çobanların barındığı yer. |
Çoka | Taş ve çakılların bir araya toplanmasından oluşan öbek, yığınak. |
Çomak | Bir ucu kıvrık çoban veya yaşlı değneği. |
Çomu | Boynuzsuz keçi. |
Çor | Dert, keder. |
Çorak | Su geçirmez , verimsiz toprak. |
Çöğür | Çok yıllık dikenli bitkiler. |
Çöğdürmek | İşemek |
Çotunak, çotak | Ağaçta iki dalın gövdeden ayrıldığı yer. |
Çökelek | Yağı alınmış peynir, keş. |
Çölte | Küçük saplı, bir tarafı sivri, diğer tarafı yassı küçük kazma. |
Çömçü | Yufka ekmeğin kaşık gibi yapılarak pekmez, yoğurt gibi yiyeceklerin yenmesi. Dıkım. |
Çömmek | Diz üstü çömelmek. |
Çömlek | Topraktan yapılmış hayvanlardan süt sağmak için kullanılan geniş ağızlı, kulplu kap. |
Çön çön yürümek | Küsüp, kızıp yan yan arkasına bakmadan yürümek. |
Çöylük | Etrafı çevrili alan, bahçe. |
Çul | Kıldan dokunmuş, desensiz kilim, yaygı. |
Çulsuz | Çok fakir. |
Çuvaldız | Kalın ve kaba dokumaları dikmede kullanılan ucu yassı ve eğrice büyük iğne. |
Çüş | Yük hayvanlarına(at, eşek, katır) dur emri. |
Çükür | küçük kazma. |
Dabansız | Korkak. |
Dağıtmak | Aklını yitirmek, deli. |
Daldaban | Korkak, cesaretsiz. |
Dabak | Tabak. Düzleşmiş yüzey. Hayvanlarda ayak hastalığı. |
Daban | Ayakların alt kısmı. |
Dabanları yağlamak | Koşar adım kaçmak. |
Dabış, dabbış | Kel, beceriksiz, korkak kişi. |
Dabalamak | Aksayarak, sersem sersem, sedeleyerek yürümek. |
Dabanca | Tabanca |
Dağal | Şiddetli rüzgar. |
Dadak | Tatlı yiyeceklerin genel adı. |
Dadanmak | Alışmak |
Dağan | Yuvarlak 3-5 metre uzunluğunda ağaç. Yayık yayma düzeneğinde kullanılan ağaçlar. |
Dağar | Topraktan yapılmış, içine pekmez, un vb.yiyecekler konulan büyük kap. |
Dağarcık | Keçi ve koyun derisinin işlenmesi ile yapılan torba şeklindeki kap. Ekmek, bulgur, kavurma vb.yiyecekler konurdu. İsteyiciler boyunlarına takar ne verirlerse içine atarlardı. |
Dahacık | İşte, şurada, orada anlamlarında kullanılır. |
Dahana | İşte, şurada, orada anlamlarında kullanılır. |
Dakanak | Alış verişte kalan borç. |
Dakım | Siğara içmek için ağaçtan yapılmış ağızlık. Takım. Yeni dikilmiş elbise. |
Dal | Sırt, bel, ense. Ağaçların ve bikilerin kolları. |
Dalamak | Köpek, kurt gibi ısırıcı hayvanların saldırması. Zehirli böceklerin insan vücudunda dolaşması sonucu oluşan kızarıklık, kaşıntı. |
Daldaşşak | Çırıl çıplak. |
Dalyarak | Budalalık yüzünden her zaman densizlik eden kimse. |
Dalap | Erkek isteyen dişi , at, eşek, katır.Küre. |
Dam | Hayvanların barındırıldığı kapalı yer, ahır. Hapishane. |
Damızlık | Yoğurt mayası, çalacak. Verimi iyi olan cins dişi hayvanlar. |
Dandırmak | Tadına bakmak. |
Dapduru gelmek | Sıçrayarak, silkinerek uyanmak. |
Dapındırık | Kuyularda kovayı, zinciri kuyuya indiren, su çekmeyi sağlayan hareketli ağaç dalları. |
Dastar | Eşarp, başörtüsü, kenarı süslü ak dastar. |
Daş | Taş |
Davar salmak | Davar gütmek. |
Dangırtı | Gürültü, sesli tartışma. |
Dapduru | Dimdik, dikilmek. |
Daylak | Çıplak |
Dammak | Umulmadık zamanda gelmek. |
Dağ eriği | Yaban erik. |
Daşağrı, daş ağırı | Verimsiz, taşlık toprak. |
Darı | Mısır. Küçük taneleri olan süpürğe otu. |
Davar | Keçi ve koyunların ortak adı. Koyun ve keçi sürüsü. |
Davşan | Tavşan |
Davıştı (Gıvıştı) | Telaş. |
Dayak | Kuru veya yaş düzgün ağaç dallarına verilen ad. Kapının arkasına açılmaması için dayanan ağaç. |
Dayak | Yük dengini tutmak için kullanılan destek |
Daylak | Bıyıkları çıkmamış delikanlı. |
Dayalı | Döşeli, eksiksiz, tam. |
Debegat | Deri işleyen, derici, sepici. |
Debreşme | Hareket etme, azma, çoğalma. |
Dede sakal | Kırlarda yetişen, uzun ince yapraklı yenen bir ot. |
Dede yetimi | Babası dedesinden önce ölen. Osmanlılarda bunlara vergi düşmezdi. |
Değirmi | Yuvarlak, oval. |
Değnek, diynek | İnce sopa. Çoban sopası. |
Deha | İşte, orada. |
Deh | Binek hayvanlarına yürü komutu. |
Dek | Kadar gibi. Bir işin sona erdiğini belirtir. |
Delme | Kadınların giydiği yakasız gömlek, yelek. |
Deli oğlan | Delikanlı, acar. Pekmezden yapılan şerbet, keskin tatlı. |
Delikli | Süzgeç. |
Demincek | Az önce. |
Deşmek | Geveze, densiz. |
Dene | Tane |
Denelemek | Çok fazla tahıl yiyen hayvanların rahatsızlığı. Tane tane yemek. |
Denk gelmek | Karşılaşmak, karşılamak. |
Densiz | Münasebetsiz, ileri geri konuşan. |
Dermek | Hasatetmek, toplamak. |
Deste | Bir kucaklık biçilmiş ekin demeti. |
Desti | Toprak su kabı. |
Deşinmek | Eşinmek |
Deşirmek | Toplamak. Meyvaların, sebzelerin , üzümlerin vb.toplanması. |
Deşirici | Dilenci |
Deşme | Başkalarına ait eşyaları izinsiz karıştırma. |
Deştiksire | Deştikçe, deşeledikçe. |
Deştivan (deştuvan) | Bağ bekçisi. Köy bekçisi. |
Deştuvanlık | Bağ bekçisi hakkı. |
Dermek-dernemek | Toplamak, düzene koymak, bir yere yığmak. |
Dev anası | Boyluposlu, iriyarı , şişman, heybetli kadınlar. |
Devresi | Ertesi, arkası. |
Depme | Tekmeleme |
Devinti | Çabalama. |
Dıdık | Gağa, kuşların ağzı. |
Dığan | Ekmek, tandır yapmak için topraktan yapılan fırın. Toprak kap. |
Dıngala | Sona kalan. |
Dığdığının dığdığı | Çok uzaktan akrabanın akrabası. |
Dığrak | Tahıl tükendiği için erken kaldırılan ilk harman. |
Dık dık | Kuş gagası, ibik. |
Dıkım | Lokma, az biraz. |
Dıkız gelmek | Kaptaki malzemenin çokluğundan kolay karıştıramama. |
Dıkı, dıkıcık | Biraz, birazcık, azıcık. |
Dıkka | Kuş gagası. |
Dırmınmak | Tırmanmak. |
Dıkı(Dıkıcık) | Azıcık. |
Dıkma | İç güveysi. |
Dıngıldamak | Huysuzlaşmak |
Dış kapının mandalı | Yabancı, el. |
Dızlak | Dazlak, saçı dökük. |
Dıkınma | çok yemek |
Dıhıcık | Azıcık. |
Dırnak | Tırnak |
Dırdıbık | Geçimsizlik. |
Dışarı ayaklı | Kazancını dışarıdan temin eden. Kötü kadın. |
Dınılamak | Kendinden geçip uyumak. |
Dızıkmak, tızıkmak | Koşmak, kaçmak. |
Dırbışmak | Tırmanmak. |
Dilfir | Bir çeşit küçük çiçekli ot – Küçük boylu hareketli insan. |
Dibek | Havan görevi yapan oyma taş veya ağaç alet. Keşkeklik mısır ve buğdayı içinde tokmakla dövmeye yarayan taştan oyulmuş çukur. |
Didiksire | Dedikçe |
Diğdel | Uzun boylu zayıf. |
Dilli düdük | Bekçi düdüğü. |
Dilik | Uzunlamasına kesilmiş. |
Dingildemek | Sallanmak-oynamak. |
Dilme | Hizarda biçilmiş belli ölçülerde ağaç. |
Dil değmek | Nazar etmek, nazar değmek. |
Dimnit | Siyah renkli erken eren bir üzüm çeşidi. |
Dinelmek | Ayakta durmak. |
Dingildek | Oynak, dengesiz. |
Dipli bucaklı | Her şeyi olan, eksiksiz olma. |
Diniz | Sakin |
Dip bucak | En dipteki bölüm. |
Dirayet | Dayanıklılık, cesaret. |
Direndiz | Direzi, gergin. |
Dirgen | Çatallı, eğri harman karıştırma aracı. |
Direşmek | İnat etmek. |
Direm kuşak | Düğün, bayram gibi özel günlerde kadınların beline kuşandıkları ibrişim (ipek) kuşak. Genelde renkli , tokalı ve süslü olur. |
Dirhem (direm) | Eskidenkullanılan bir ağırlık ölçüsü birimi. Okkanın ( 1283 gram ağırlığındaki değere bir okka denirdi. Okkanın dört yüzde biri 3. 25 grama bir dirhem denir. ) |
Dikim | Ağaç dikme |
Dinelme | Ayağa kalkma ayakta durma |
Dirlik | Mutluluk, saadet, düzen. Yiyecek, nafaka. |
Dirliksiz | Geçimsiz. Yiyecek bir şeycikleri kalmayan. |
Diremek | İnat etmek. Dayamak. |
Diftinmek | Debelenmek, hareket etmek. |
Dirilmek | Hastalıktan iyileşmek, ayağa kalkmak. |
Dişemek | Ezici(değirmen), kesici( bağ bıçkısı, testere ) gibi aletlerin keskinleşririlmesi. |
Diş bulguru | Çocukların ilk dişleri çıkmaya başlayınca pişirilerek dağıtılan bulgur. |
Dişehli (dişeeli) | Kadın. |
Dişlek | Dişleri öne doğru çıkın olan. |
Ditmek | Karıştırmak. Koyun yünlerinin ve keçi kıllarının ayıklanması. |
Divan | Tahta karyola. |
Divlek, düğlek | Kavunun olgunlaşmamış hali. |
Diyze | Teyze |
Dizek | Sıralamak (Balık, biber, patlıcan vb. yiyeceklerin ip lere, çalılara dizilişi) |
Dizi | İncir, yemiş. |
Dizlik | Dize kadar uzanan kadın donu |
Dodurdanmak | Beğnmediği bir şey karşısında anlaşılmayacak şekilde kızgınlıkla bir şey söylemek. |
Dokdur | Doktor |
Dolak | Yünden dokunmuş, çarığın içine ve baldırlara sarılan kaba kumaş, dokuma. |
Dokutmak | Yeni kazma, balta yaptırmak. Çul, kilim, çuval, torba yaptırmak. Yünden giyecek dokutmak. |
Dolumsamak | Ağlayacak hale gelmek. |
Dolak heybesi | Büyük heybe. |
Doma | Ev çelenlerine konan L biçimindeki ağaçlar.Üzerine konan çelen ağaçlarını tutar. |
Domata | Domates. |
Dombuldama | Ne dediği anlaşılmayan konuşma, homurdanma. |
Domuşmak | Büzülüp, surat asarak oturmak. |
Domuzlama(Domuzlamasına) | Kurnazlık yapma. |
Don | Donmaktan. Ayağa giyecek kilot. Atın renği. Donuk, mat. |
Doru | Genç ardıç ve çam ağaçları.Bir at rengi. |
Doşarmak, domuşmak | İsteksiz , küskün şekilde ayakta durmak. |
Donuz | Domuz. |
Dökme | Papara, tirit. |
Döküntü | Hastalıklı koyun, keçiler. |
Döküntülü | Bereketli. |
Dökülgen | Kokulu bir tür beyaz üzüm. |
Döl | Hayvanlardan yavru alma. |
Döllü döşlü | Çollu çocuklu. |
Dönek | Sözünde durmayan kişi. |
Dönek başı | Tarlalarda sınırları belirleyen ve genellikle sınır taşlarının bulunduğu noktaya denir. |
Dönemeç | Viraj, köşe. |
Döneğen | Döneklik eden. |
Döşek | Yer yatağı. |
Döşeklik | Döşek konulan kapalı yer , dolap. |
Döşemek | Ev eşyalarını yerleştirmek. |
Dul | Arka yön. Evin dulu, evin arkası.Eşinden ayrılmış Ya da eşi ölmüş. |
Dumağı | Burun akıntısı, nezle. |
Dutma | Yanaşma, evde her işi yapan. Gündelikçi. |
Dutamak(dutağaç) | Mutfaklarda ocağın yanında bulunan iki uçlu bir çeşit bez veya örgü. |
Dutturmak | İşemek (Erkekler için) |
Duvak | Geniş yassı taş, say taş. |
Dutu | Dutulan şey |
Duz | Tuz |
Duzlu kara | Nohudun şişirildikten sonra tuzlanarak saçta pişirilmesi. |
Duzsuz | Yerli yersiz konuşan, saygınlığı olmayan kimse. |
Düdük | Kaval |
Düğe | Dişi dana. Doğurmamış inek. |
Dügğan; | Dükkan, bakkal |
Düğen | Ekin saplarını parçalayıp tanelerini ayıran, hayvanların çektiği, altına düğen taşı (çakmak taşı) çakılarak kullanılan ağaç harman aracı. |
Düğü | Düğülenmiş olan, büyüğü boğu, küçüğü çıkıdır. |
Düğüşü | Oğlan evinin yakını, gelin almaya giderken ata binil, beyaz örtülü kadın biniciler. |
Dümşük | Beceriksiz, karışık, sünepe. |
Dünek | Tünek. Tavuk ve kuşların yumurtlamak, gecelemek için kondukları yer. |
Düneme | Uyuklama |
Dürü | Erkek tarafından kız evine gönderilen hediye. |
Düşleşme | Üstünedüşme, uylama. |
Düzen | Uyulması gereken kural, ahenk, uyum. |
Düzmek | Yapmak(Çeşitli eşya ve oyuncaklar yapmak. ) Cinsel ilişkide erkeğin etkin olması. |
Dümbürdemek | Kendi kendine söylenerek yürüme. |
Dümbük | Bilgisi az olan kimse. |
Dürzü | Hakaret edilen kimse. |
Ebabül | Kırlangıç |
Ebe | Büyük anne, dedenin karşıtı. |
Ebe gümeci | Bir çeşit yaprakları yenir ot. |
Ebem kuşagı | Gök kuşagı. |
Ebişmek | Çocuğu sırtına almak. |
Ecevit | Hareketli çocuk |
Ecinni | Cinci |
Eciş bücüş | Eğri büğrü |
Edeb | Terbiye. |
Edebli | Eline diline, beline sahip olmak. |
Edebsiz | Ahlaksız terbiyesiz. |
Edeceğin | Ne yapacaksın. |
Edik | Kısa çocuk çizmesi. |
Edişmek | Cinsel ilişkide bulunmak. |
Efilti | Esinti. |
Eftiklemek | Oyalanmak için bir şeyler yapmak. |
Egil | Eğil |
Eğe | Törpü |
Eğef | Ağaçtan, ağaç dallarının eğilmesi ile yapılan ağaç halka. Kara sabanın oku ileöküzlerin boynuna konulan boyundurak eğefle birbirine bağlanır. |
Eğerçi | Eğer ki. |
Eğersim(eğer) | Ahdolsun |
Eğey | Kaburga. |
Eğerliğime (Eğerimse) | Şayet, eğer. |
Eğinim | Sırtım |
Eğiş büğüş | Eğri büğrü. |
Eğri doma | Damdaki çelen ağaçlarını tutan L biçimindeki ağaç. |
Eğirtmeç | Yün, kıl eğirmeye yarayan araç. |
Eğrice | Atları , eşekleri sokan birtür büyük sinek. |
Eğreti | Bir işin gelişigüzel yapılması. |
Eğseri | Ekseri |
Eğseri(ekseri) | Büyük çivi, mıh. |
Eğsi(eksi-ekse) | Uç kısmı daha önce yanmış odun. |
Eğsıran(eksıran) | Hamur kesmeye ve sıyırmaya yarayan metal keski aleti. |
Eğsik | Eksik |
Eğşi | Ekşi |
Ehdimal | İhtimal |
Ehdişam | İhdişam |
Ehdiyar | İhdiyar |
Ehdiyatlı olmak | Dikkatli olmak. |
Ehliz | Uysal, söz dinleyen. |
Ehval | Durum |
Eke | Kurnaz, açıkgöz. |
Ekdi | Çokbilmiş. Yapışkan insan. |
Ekecek | Tohumluk tahıl. |
Ekin | Tarladaki arpa, buğday gibi ürün. |
Ekinlik (ekinti) | Ekin tarlası. |
Ekenek | Kıraç topraklarda bölüm bölüm buğday, arpa tarlası. |
Ekmek evi | Evlerin tek katlı daracık, uzunca ekmek yapılan yer ev. |
Eksik etek | Kadın |
Ekşi gara | Bir üzüm çeşidi. |
El | Bir organ. Yabancı. Bazı aletlerin parçası. |
Eliçek | cıs.Elini çek |
Elbise | Giyecek |
Elbise kesinmek | Yeni elbise diktirmek. |
Eletir | Yumruları toprak içinde bulunan, yenilir bir bitki. |
Elgama | Beceriksiz, şaşkın, çıkarlarını bilmeyen. |
Elikesik | Gövdesi kesilmiş ağaç. |
Elah(ellah) | Hayret ünlemi. |
Elganeme(elgalem, elgama) | Elinden iş gelmeyen. |
Elbezi | Islatılarak meyva ikramlarının yanına el silmek için konulan el örgüsü bez. |
Elcek (ellik) | Eldiven.Ekin biçerken daha fazla ekin koplayabilmek için ele takılan açtan yapılmış düzenek. |
Elelele… | Hayret, şaşkınlık ve çaresizlik ifade eden ünlem. |
Ele-eleh | Şaşırma anlamında. |
Elleşme | Bir işe yardım etme. |
Elkatmak | Başkalarının işlerine karışmak. |
Ellehem | Herhalde, zannedersem. |
El etmek | Karşısındakine el işareti yapmak. |
El değirmeni | Bağday, mısır gibi tahılların el ile bulgur öğütmek amacıyla evlerde kullanılan, elle çevrilen, iki taşlı küçük değirmen. |
El gün | Hısım akraba. |
El ucuyla tutmak | Bir işi gönülsüz yapmak. |
Elde avuçta yok | Yoksulluk |
Ele güne karşı | Dosta düşmana karşı. |
Eletip gelmek | Götürüp, bırakıp gelmek. |
Elemek , belemek | Doyurup yatırmak. |
Ellik | eldiven |
Ellik gavuru | Müslüman toplum içindeki gayri müslimlere verilen ad. |
Eli uzun | Hırsız |
Eli yüzü yalamaç | Kertenkele |
Embel | Öğendirenin ucundaki sivri çivi. Öküzleri çift sürerken, kağnıda koşulu iken uyarmak için kullanılır. |
Emiştirme | Koyunlardan kuzuların, keçilerden oğlakların süt emmesi. |
Emme | Ama , amma. |
Emmeye gömmeye gelmemek | İş birliğine yanaşmamak. |
Emlik | Geç doğan kuzu. gerektiğinde kullanmak için saklanan yiyecek, para vb. |
Emmi | Amca |
Eme seme yaramaz | Hiçbir gereksinmeyi karşılayamaz. Bir işe yaramaz. |
Emsiz | Beceriksiz, zavallı kişi. |
Emendirmek | Yormak, zahmet çıkarmak. |
Emişik | Süt kardeşi. |
Emmi oğlu | Amca oğlu. |
Emşeri | Heşeri. |
Emsiz | Beceriksiz. Bir kişinin beğenilmediği zaman arkasından söylenen söz. |
Emi yok | Yapılan işin yeteri kadar iyi olmadığını belirten söz . Ehemmiyetsiz. |
En (in) | Davarların kulaklarına kesilerek konulan işaretler. |
Endeği | Elindeki. Bir aşağı derecedeki anlamında. |
Endeğirde | Yanında |
Endam aynası | Boy aynası. |
Enği | Ağrı, sızı. |
E(ng)ücü | Nasıl olsa, muhakkak, mutlaka. |
Enek | Büyük aşık kemiği. |
Enek | Kıçı oyunundaki büyükce ağaçtan yapılmış bilye. |
Eneze | Cılız zayıf. |
Enik | Köpek, köpek yavrusu. |
Enikli | Yavrulu, çocuklu. |
Enlemek | İşaretlemek |
Enecik | Merdiven |
Enler | Bir defada baştan sona biçilecek ekin, kazılan bağ vb. |
Enlerci | Enler genişliğini ayarlayan baştaki kişi. |
Ense | Boyunun arkası. |
Epelek | Hafif, çok az sepinti.Kelebek. |
Epelemek | Serpmek. |
Epeyi | Bayağı, iyice , uzunca bir zaman. |
Er | Eş , koca. |
Er ekmeği | Sahur yemeği. |
Erkeç | Burulmuş, erkekliği ğiderilmiş davar. |
Erkek üzüm | Siyah sert üzüm türü. |
Erincek | Tembel |
Erinmek | Tembellik yapmak, pasif davranmak. |
Erezil | Rezil |
Erzan | Suç, ceza. |
Eserli | Deli |
Esik | Tam dolu olmayan, arazinin çukur yeri. |
Esği | Eski, kullanılmış. |
Esilmek | Seviyesi düşmek. |
Essahtan | Sahiden |
Esvap | Çamaşır, elbise. |
Eşgere | Açık seçik, ayan beyan ortada, gizlemeden. |
Eşdirmek | At ve eşeklerebinerek koşturmak. |
Eşek | Meyvelerin yenmeyen kısımları. |
Eşek sudan gelinceye kadar dövmek | Çok dövmek. |
Eşik (işik) | Kapı boşluğunun altında bulunan alçak kısım. |
Eşği (ekşi) | Ekşi. Salça. |
Eşirgen | Yoldaş |
Eşirgenme | Güvenme |
Eşme, eşeleme | Toprağı kazma, karıştırma. |
Eteş | Ateş |
Etenli | Geniş enli. Yiyecek kısımları çok olan meyve. |
Etlik | Kışın yemek için kesilecek hayvan. |
Evcik | Dip kısmı yarım metre taşla yapılmış, üstü ağaç dalları ile örtülmüş tek odalı yayla evi. |
Ev çocuklar | Erkeğin karısı, çocukları. |
Evmek | Acele etmek. |
Evedi | Acele, ivedi. |
Evcimen | Evine bağlı, hamarat, idareli, ev yapıcı kadın. |
Evel biri dediğine | Birinin söylediği özlü sözü örnek vermek. |
Ever | Evlendirmek. |
Evir çevir | İdare et. |
Evtik | Acele etme, telaş. |
Evlek | Dönümün dörtte biri. Tohum atılmadan sabanla tarlanın bölünmüş kısmı. |
Evinsiz | Beslenmemiş, içi dolmamış ürün. Yersiz , özsüz konuşan. |
Evtükleme, evtikleme | Oyalanma |
Eylemek | Ekmek yapmak.Odun kesmek.Ham dereyi işlemek, tabaklamak. |
Eyvalla | Müdane etmek, ihtiyaç duymak. |
Eyvallahı yok | Müdanesi yok, ihtiyacı yok. |
Eyy | Çağrıya cevap verme. |
Ezen | Ezan |
Ezva | Kibritin yanan kısmı. |
Ezği | (eza)Eziyet, cefa |
Fadim | Fatma |
Fakrası gökcek | Siyah üzüm türü |
Fakır | Fakir |
Fakır fukur (fakır fakır) | Ses çıkararak kaynama. |
Falaka | Çift sürerken hayvanların bağlandığı ağaç düzenek. |
Falan fişmekan | Kesin olarak adı bilenmeyen. |
Faldırdamak | Titremek |
Farımak | Kocamak, kurumak. |
Fartıldamak | Sinirli hareket etmek. |
Fasal | Harmandan arta kalan kalın saplar. |
Fasilye | Fasulye |
Feldir | Titremek |
Feldiremek | Kuvvetli titreme. |
Fellenlemek | Dengesini kayıp ederek, fırlayıp gitmek. |
Fer | Işık. Güç kuvvet. |
Feri | ateşi, ışığı. |
Ferik | Yumurtlamaya aday tavuk. |
Fener alayı | Üç ayların başlangıcında, Recep ayının ilk Perşembe gecesi çocukların yaktıkları fener veya ateşle yaptıkları eğlence. |
Ferek | Küçük kırma köpek. |
Ferfene | Ortaklaşa verilen yemek. |
Fes | Başa giyilen başlık. Kadınların paralarla süsleyerek başlarına giydikleri başlık. |
Fıldıretmek | Fırlatıp atmak. |
Fırdolayı | Çepe çevre. |
Fırıldak | Sözüne güvenilmeyen. |
Fırtmak | Kaçmak |
Fırtık | Oynak |
Fısırık | Boş şeyler. |
Fışkı | Hayvan gübresi. |
Fışkın | Taze ağaç dalı, sürgün. |
Fıttı(futtu) | Toraktan yapma geniş ağızlı, içine ayran, yoğurt, pekmez konulup dağa götürülen kap. |
Fıtılamak | Kaynamak, çok kızmak. |
Fıydırmak | Fırlatmak, atmak. |
Fıymak(fırtmak) | Kaçmak |
Fıyyık çalmak | Parmağı ağıza götürerek kuvvetli ıslık çalmak. |
Filik | Tiftik keçisi. |
Filcan | Fincan |
Filisli aş | Taze bağ (asma) sürgünlerinin bulgurla pişirilmesi ile yapılan aş. |
Fildirfişşik | Acele ile sağa-sola gidip gelme. |
Fildiremek | İşveli hareket. |
Fini (fino) | Küçük köpek. |
Firasetli | Düşünen, olumlu düşünebilen. |
Firavun | Hileci kurnaz. |
Firik | Genç, henüz ötmemiş horoz. |
Fisilce | Sivilce |
Fistan | Tek parçadan oluşan uzun kadın entarisi. |
Fiş | Elektirikli ev araçlarının kablolarına verilen ad. Piriz. |
Fişne | Vişne |
Fitire | Yeni yeşermekte olan ekin. Dinsel inanç gereği ramazan ayında yoksula verilen yardım. Fitre. |
Fitne ficir | Fesat , dedikoducu. |
Fodul | Kendini beğenmiş. |
Fol | Kümes hayvanlarının yumurtlama yerinde(folluk) devamlı kalan bir adet yumurta. |
Folluk | Tavuğun yumurtlama yeri. |
Fursat | Fırsat |
Furun | Fırın |
Furun gibi | Çok sıcak. |
Fişfişlemek | Fışkırtmak. |
Fırlama | Çok yaramaz çocuk. |
Fişfitleme | Kavga etmeleri için ara kızıştırma. |
Fişleme | Şikayet etme. |
Fellenlemek | Sekselenmek, dengesini kaybetmek. |
Gaba | Eğitimsiz, kaba. |
Gaba ağaç | Büyük meşe ağacı. |
Gabaca | Ortalama anlamında. |
Gabal bazar | Heriki tarafında memnun kalacağı pazarlık. Bu pazarlıkta miktar belli olmaz. |
Gabcık | Boş mermi kovanı. |
Gabarmak | Öfkelenmek |
Gaba guşluk | Kuşluk vakine az kalmak. Güneşin yükselmeye başlaması. |
Gabık | Kabuk |
Gabırğa | Kaburğa |
Gabış | Boynuzları olmayan keçi. |
Gablangaba | Kablumbağa |
Ganevez | Domates. |
Gacele | Çekilir misin? |
Gaç hay len | Beklenmedik bir hal karşısındasöylenen bir söz. |
Gaderetlik | İhmalden dolayı yapılan haksızlık. |
Gadın | Güzel |
Gakılı | Çok fazla. |
Garabere | Vücuttaki ezilmeler. |
Gağnı | Kağnı |
Gağrık | Boğazdan çıkarılan sümük ve artıklar. |
Gağşamak | Gevşemek, dağılmak. |
Gahir | Kahır, sıkıntı, üzüntü |
Gafillik | Kazara |
Gaklık | Kaya çukurlarına biriken su. |
Gaga | Kuş gagası.Erkek kardeş. |
Gaggubak | Kekliğin sesli ötüşü |
Galak | Gelin başındaki süslü başlık. |
Galbır | Kalbur |
Galgımak | Zıplamak, oynamak. |
Galle | Haşlanmış şalğam. |
Galtak | Ahlaksız kadın. |
Gama | İki ucu keskin sivri bıçak. |
Gammazlamak | İhbar etmek. |
Gamıtma | Bezğin, ağzı açık bakma. |
Ganara | Başı boş ağzın köpek, kanere. Görğüsüz. |
Gana gana | Sindire sindire, doya doya. |
Gan ayaklı | Hamile kadın. |
Gandak | Dikenli bir bitki (gandak dikeni). Dağların arasındaki çukurlar. |
Ganlı | Düşmanı olan. |
Ganevçe | Kaneviçe. |
Ganimet gibi | Bolluk, çokluk ifade eder. |
Gara bere | Darbe sonucunda vücutta oluşan morluk. |
Garaca | Soğan tohumu. |
Garagasbernek | Göz göre göre. |
Gara guş | Kuzgun, kartal. |
Gara zorlamaya | Düşünmeden, ölçüp biçmeden rastgeleyapılan iş. |
Gara dakım | Sıradan, halkdan isanlar. |
Garcadak düşmek | Gürültü ile çökmek. |
Gardeş | Kardeş |
Garda | Buruşuk, bükülmüş, kabarık. |
Gardırma | Suyun akmayıp, geri kaçması. |
Garga | Karga |
Garagasbenlek | Bildiği halde inatlaşma, direnme. |
Garamık | Bir çeşit dikenli çöğür. Yaprakları ilkbaharda taze iken toplanır, ekşi pilav pişirilir. |
Garaltı | Karaltı. Korunaklı yer. |
Garılmak | Cinsel ilişkide bulunmak. Çoğalmak. |
Garer | Ölçü, karer. |
Garanın… | (emmisi, dayısı, yeğeni, arkadaşı vb)Okşama, hitap sözü. |
Gara yiğen | Sevği belirten okşama, hitap sözü. |
Garı | Kadın. Erkeklerin kadınlarına dedikleri ad. |
Gara yağız | Esmer delikanlı. |
Gara yazı | Kötü kader. |
Garer | Kararında. |
Garpız | Karpuz |
Garsambalık | Karışıklık, düzensiz atılmış eşyalar. |
Garim | Gayri |
Gasnak | Birmeşe ağacı çeşidi.Kasnak. |
Gasalmak | Gururlanmak, övünmek. |
Gasaltmak | Yüceltmek, övmek. |
Gastancık | Yalancıktan , rol icabı. |
Garez | İftira |
Gaş | Dağ ve tepe zirvelerinin aşağıya doğru inen yüzü. |
Gaşşık | Kaşık |
Gaşanmak | Atların , katırların işemesi. |
Gatık | Ekmeğin içine konan yiyecek. |
Gavara | Balsız petek. |
Gatteyen | Katiyen, asla. |
Gavenez | Ham, yeşil domates. |
Gavil | Sözleşme, karar. |
Gavraşma | Dövüşme, kavga. |
gavilleşmek | Kararlaştırmak |
Gavlak | Ağaçların kabuğnun soyulmuş hali. |
Gavlamak | Sürüngenlerde deri değiştirme, soyulmak. |
Gavşurma kapı | İkili dış kapı. |
Gavur | Müslüman olmayanlar. |
Gavurga | Nohut, buğday, kabak çekirdeği gibi yiyeceklerin kavrularak çerez haline getirilmesi. |
Gavut | Yaban armudu (ahlat) kükürdü ile nohut, kabak çekirdeği, buğday kavrulmuşlarının değirmende öğütülmesi ile oluşan yiyecek. |
Gavülleşmek | Sözleşmek |
Gaybıncak | Kaygan yer. |
Gaygana | Yumurta ile hamurun tavada yağ ile pişirilmesinden yapılan bir yemek. |
Gayfe | Kahve |
Gayın | kayın birader. |
Gayrak | Kazma ile kazılabilen doğa yapısı, bayır türü taş. |
Gaynata | Kayın peder. |
Ganyana (kayına) | Kayın valide. Gelininin kocasının annesi. Damadın karısının annesi. |
Gayıt evi | Depo |
Gazan yakmak | Çamaşır yıkamak. |
Gayrı | Başka. |
Gayrimüslüm | Müslüman olmayan. |
Gebert | Tam kurumamış, tatlı, buruşuk üzüm. |
Geber okuna uğramak | Ölmesini istemek. Beddua, lanet okuma. |
Gebeş | Karnı şiş, büyük |
Geçe | Karşı. yaka, taraf, yan. |
Geçelik | Karşılık, karşı yaka. |
Geçmek | Atlamak , ölmek. |
Gedebot | Su arkı, su kanalı. |
Gedeve | Bahçe sularken suyun çevrildiği yer. |
Gedikli | Kıdemli. Uzatmalı çavuş. |
Gedil | Kıldan dokunmuş büyük çuval. Kıl çuval. |
Gelince (gelin cice) | Gelin abla. |
Geğsi | Çamaşır |
Gellaba | xx |
Gelin alıcılar | Gelin alma törenine katılanlar. |
Gelişatlı | Hızlı büyüyen. |
Gelberi | Tırmık. |
Gel-git | Birisini çağırırken bırak gel, koy da gel anlamında. |
Geme | Dişsiz kimse. |
Gen | Ekilmemiş nadasa bırakılmış tarla. |
Genlik | Sürülmemiş tarla, otluk. |
Genliğini almak | Yapamadığını doyasıya yapmak. |
Gene | Yine |
Geri | Arka. Gerğin. Kağnılarla sap, ekin, ot, saman taşımak için keçi kılından dokunmuş büyük çuval şeklinde dikilmiş çul. |
Geren | Verimsiz , çorak toprak. |
Geriz | Kapalı su yolu. |
Gerneşme | Ellerini arkaya atarak, tutukluktan kurtulma, gerişme. |
Geveletmek | Bilgi almak için söyletmek, konuşturmak. |
Gevüsü (geyisi, giysi)günü | Dini bayramlardan bir gün önce olan arife gününden bir gün önceki gün. Kadınlar toplu olarak su başlarına kazanları kurarak çamaşırlarını yıkayıp, temizlendikleri gün. |
Gevik | Rüşvet-Isırma sonucu meydana gelen yara. |
Gezenti | Çok gezen. |
Geviş getirme | Bazı hayvanların yediklerini dinlenme sırasında tekrar çğnemesi. |
Geyrek(giyrek) | Kaburga kemiğinin altı. |
Gıdılamak | Gevezelik etmek. |
Gın(Kın) | Kesici alet kabı, aralık, herhangi bir kapı veya benzerinin az açık bırakılması. |
Gıyı | Kıyı, kenar. |
Gıy | Kıymak, doğramak, kız. |
Gıbıştamak | Kıpırdamak |
Gıbış gıbış | Yavaş yavaş. |
Gıcır | Yeni |
Gıcır kapı | Agaç dallarından yapılan bahçe, ağıl kapısı. |
Gığ | Koyun keçi gübresi. |
Gıdık | Çenenin altı. |
Gıdımgıdım | Azar, azar. |
Gıl biberi | Sivri biber. |
Gıldırgı | Küçük çan. |
Gıldıramak | Hafif sesle devamlı konuşma, gevezelik etmek. |
Gınnap | Kıldakeğrilerek yapılan, yük taşımaya yarayan ip. |
Gıramise | Büyük altın para takı. |
Gıran girmek | Toplu ölüm. |
Gındam ağızlı gazma | Bir tarafı keskin balta şeklinde olan kazma. |
Gidişme | Kaşınma, kaşıntı. |
Gırıntı | Kuru üzüm, nohut kavurması, çekirdek vb.kuru yemişler. |
Gırcı | Hafif kar serpintisi. Bir kar yağış şekli. |
Gırıştırmak | Erkek sıgırların (tosunların) dövüştürülmesi. |
Gır | Kır. Gök mavisi rengine çalan renk. Onur kırmak. Kaçmak. |
Gırık | Kadınların gayri meşru dostu. |
Gırkma | Koyun ve keçilerin yün ve kıllarının kesilmesi. |
Gırklık | Koyunun yünlerini, keçinin kıllarını kırkmakta kullanılan makasa benzeyen alet. |
Gırlamak | Kovalamak |
Gıple | Kıple |
Gırım gırım gırılıyon | Çok kibarsın. |
Gırma | Tarla parçaları. Kuru odunlar. |
Gırpık | Halı ilmeklerinden kesilen parçalar. |
Gıtmır | Cimri |
Gıymat | Kıymet |
gıynaş | Hareket et |
Gıymık | Azıcık |
Gıy | Kadınların birbirlerine seslendikleri hitap şekli. |
Gıyğılamak | Hafif aralık bırakmak. |
Gıvcımak | Sabırsızlanmak, hareketlilik. |
Gıvrak | Çabuk |
Gıvran | Dolaşma, gezinme. |
Gıvratma | Dolaştırma, çevirme, çepçevre sarmak. |
Gız | Kız |
Gızan | Kedi, köpek gibi hayvanların çiftleşme mevsimindeki halleri. |
Gızınmak | Isınmak |
gızılcık | Dikenli gül bitkisi, . Kuş burnu |
Gıydırmak | Nazlanmak |
Gıypık | Küçük ağaç yontusu , odun parçaları. |
Gıytık | Çok küçük ağaç parçası. |
Gice | Gece |
Gicimik (gicişmek, gicimek) | Kaşıntı, uyuz. |
Giçişmek | Kaşınmak. |
Gid | Değişik anlamlarda kullanılan Konya’lıların meşhur sözü. |
Gidişmek | Kaşınmak |
Gilar evi | Kışlık yiyeceklerin depolandığı ev. Kiler. |
Gireği | Pazar |
Gireği ertesi | Pazarertesi. |
Gilik | Keçi, koyun dışkısı. Ardıç ağacının yuvarlak meyveleri. Patates ve meyvelerin en küçükleri. |
Gilime | Bağ çubuğu (asma) dalları. |
Girgiç | Girişken |
Giyisi | Giyecekler |
goca; | Erkek eş, yaşlı |
Gocunmak | Çekinmek |
Godaş | Kendini beğenmiş insanlara kullanılan ad. |
Goğlaşmak | Dedikodu yapmak. |
Goğuşmak | Sığırların çiftleşmesi. |
Gola(NG) | Yassı örülmüş ip. |
Golanğ | Yük hayvanlarının semerlerine takılan kalın ip, halat. |
Goma | Haydi gel anlamında kullanılan teklif. |
Gonur | Kızıl sarı renkli hayvanlara denir. |
Gonğşu | Komşu |
Gonursu | Yanık bez kokusu. Boz ile sarı arası bir sığır renği. |
Gondurak | Kuzulara, öküzlere takılan küçük zil. |
Gopuk | Berduş, başıboş. |
Goparak gel | Koşarak gel. |
Gora | Anahtar, kilit. |
Gortlangoz | Salyangoz |
Gostak | Havalı, fiyakalı. |
Gosmar goca | Küçük kertenkele. |
Gosmar | Bir tür kertenkele. |
Goşan | Koyunları sıraya dizerek sütlerini sağmak. |
Gosalak | Kendini beğenmiş. |
Gosa | Ekin, ot, yonca biçmeye yarayan uzun saplı araç. |
Gov | Dedi kodu. |
Govlamak | Dedikodu etmek. |
Goya | Güya, sanki. |
Goyak | Vadi, çukur yer. |
Gozak | Kozalak. |
Göbelek | Kelebek |
Göbet | Kendiliğinden oluşan çukur, obruk. |
Göbette | Meşe ağaçları ile kaplı tarlanın meşelerinin kesilerek yakılıp, tarla açması işi. |
Göcen | Tavşan yavrusu. |
Göcer | Enlerin baş tarafı. |
Göçmer yalağı | Bir çocuk oyunu. |
Göde | Büyük dağ güvercini, şiş. |
Göğelek | Ökse otu. Armut, kayısı, erik vb. ağaçlarda biten yeşil renkli bir tür asalak bitki. |
Göğermek (göğerti) | Yeşermek |
Göğer | Tohumluk küçük soğn. |
Göğercin | Güvercin |
Göğerçile | Rutubet, nem. Barut yapımında kullanılan çorak. |
Göğnek | Gömlek |
Gök | Yeşil bitki. Olmamış, ham. |
Gökmen | Mavi gözlü erkek. |
Gönenlemek | Sulamak, tarlayı ekecek duruma gelecek şekilde nemlendirme. |
Göklük | Yeşillik. |
Göklük | Yeşil ot. |
Gök boncuk | Mavi boncuk. |
Gök bakla | Taze fasulye. |
Gök garga | Mavi ile yeşil renkleri olan birtür göçmen kuş. |
Gök görmedik | Görgüsüz, aç gözlü. |
Gölle | Mısır, bulgur, nohut karışımının suda haşlanarak pişirilmesi. |
Gömü | Define , hazine. |
Gön | Ham veya yarı işlenmiş öküzveyamanda derisi. Çarık yapımında kullanılırdı. |
Gök sakallı | Huysuz ihtiyar. |
Gönen | İstekle, iştahla yapılan iş. Hayırını görmek. Nemli toprak. |
Görümce | Kocanın kız kardeşi. |
Görümlük | Görme payı, müjde. |
Göt döşeği | Minder |
Götün götün | Geri geri, arka arkaya. İşlerin kötü gitmesi. |
Göynek | Kaput bezinden dikilen uzun kollu iç giysisi. Gömlek. |
Göz | Evlerde oda. Su kaynağı, pınar. Ağaçların sürgün yerleri. |
Gözağacı | Evlerin ikinci katlarının üstüne döşenen ağaçlar. |
Gözemek; | Kaba şekilde büzerek dikmek |
Gözer | İri delikli, sırımdan yapılmış elek. Çeç elemeye yarar. |
Gözet | Gözetleme yeri. Himaye, koruma . |
Göz bağı | Harmanda hayvanlar etrafı görüp işi yavaşlatmasın diye gözlerine bağlanan bez. |
Göz hakkı | Yapılan ekmek, yemek veya toplanan mevalardan gören komşulara vermek. |
Gözenek | Çiğdemğillerden yumrusu gözenekli , örgülü bitki. |
Gubarmak | Birisine efelenmek, dikleşmek. |
Gubat | Kaba |
Gubuz | Kibirli , fazla öğünen. |
Gudur | Azmak, azgın. |
Guldur | Hayalarından rahatsız olan. |
Gullap | Menteşe. |
Guma | Erkeğin aldığı ikinci karısı. |
Gundak | Bebeklerin sarıldığı bez. Mısır koçanı. |
Gumpir | Patates |
Gundura | Kaba ayakkabı. |
Gunnacı | Hamile |
gunnamak | yavrulamak |
Guntu (gutmu) | Süslü entari. |
Gunlama(gunnama) | Doğurma. |
Gupa | Su bardağı |
Gupil | Arsız söz dinlemeyen sokak çocuğu, çocuk. |
Gurdağzı bağlama | Dağda kayıp olan hayvanları kurtların yememesi için ağzı açık bir bıçağın, makasın bilğe birisine okutulaürak kapatılması.Böyle yapmakla kurdun ağzını n bağlandığına inanılır. Anaadolu’da bu inanış yaygındır. |
Gurada | Eski işe yaramaz eşya. |
Gurk | Kuluçkaya yatan tavuk. |
Gurtlanma | Kıllanma, kıcıklanma, şüphelenme. |
Gurum (kurum)Baca ve soba borularının islenmesi. | |
Gusgun | Eğer ya da semerin öne kaymaması için hayvanın kuyruk altından geçirilerek bağlanan deriden yapılan kolan. |
Guşana | Büyük toprak tencere. |
Guşluk | Sabah ile öğle arası. |
Gusulhane | Evlerde yıkanma yeri. |
Guyruğu ölü | Akrep |
Guyulamak | Kuyulamak, toprağa gömmek. |
Guzan | Kuzeye bakan yön. |
Gücük | Küçük |
gücümek; | küçümsemek |
Gücün | Güç bela, zorla. |
Gücük | Şubat ayı. Kısa. |
Gücük | Duvar köşesi. |
Güç | Kuvvet kudret. derman zor |
Güçlü su | Meşe odununun yakılması ile elde edilen kül su ile kaynatılır.Bu su kil ile karıştırılarak çamaşır yıkanır. üzümlerin erken kuruması için içine biraz zeytin yağı katarak üzümler bu suya batırılarak serilir. |
Güdül | Boğzı kırık küçük toprak kap. Testi. |
Güdük (Güdek) | Kısa boylu, küçük.Kuyruksuz. |
Güğüm | Bakırdan yapılmış, su taşımak, su ısıtmak için kullanılan kalaylı kap. |
Gül aba | Görümce |
Gülcan | İp sarma aleti. |
Gümlü | Topraktan yapılmış, ağzı geniş pekmez konulan kap. |
Gümpür | Patates |
Güne bakan | Ay çiçeği. |
Gümrah | Sağlıklı, gür ağaç, bağ vb. |
Günaşık | Ay çiçeği bitkisi. |
Güneyik | İlkbaharda kırlarda yetişen, yaprakları yenen acımsı bir bitki. |
Günindi(gün ini) | Güneşin battığı yön , batı. |
Günsü | Siyah bir üzüm türü. |
Günü çömleği | Kardeşini çok kıskanan çocuk. |
Günülemek | Küçük çocuğun kardeşini kıskanması. |
Gür | Böğürtlen (kuşburnu) bitkisi.İyi gelişmiş. |
Güre (küre) | Çiftleşme arzulu eşek. |
Gürnek (kürnek) | Sıcağın etkisiyle koyunların bir araya toplanması. |
Gütmek | Hayvanları otlatmak. |
Gükgük | İbibik, hüt hüt kuşu. |
Gümlü | Topraktan yapılmış pekmez, ayran konan kap. |
Günuzu | Gün boyu, sabahtan akşama kadar. |
günsü | Gün hayvanı |
Güve | Yün ve yünden dokunan kumaşları yiyen haşere. |
Güyeği (güyeği) | Damat. |
Güz | Sonbahar |
Güzle | Sonbahar yağmurlarından sonra torağın yeşermesi. |
Güzlük çifti | Sonbaharda ekilen ekin. |
Haba | Yünden dokuma ceket yerine üstlük.Boy habası |
Hababam ha | Gerçekleşmeyecek bir olayı vurgulamak için söylenen söz. |
Habıç | İnsan sırtına alma, sırta binme, habıç olma. |
Hallaş(Halleş) | Dertleşmek. |
Hacı baba | Zengin, para babası. |
Hadır | Belki, ne olur ne olmaz. |
Hadigisa | Azarlamak |
Hacet | İhtiyaç |
Hagget mi? | Gerçek mi? |
Haggeten | Gerçekten |
Hakırda | Kahkaha ile gül. |
Hak | Değirmencinin buğdayları un yapması karşılığı aldığı tahıl. |
Hakget (hakkat) | Gerçek, hakikat. |
Halbüsem (halbuysa) | Halbuki |
Halvet | İbadetle meşgul olma, inzivaya çekilme, kavuşma. |
Hamsin; | İlkbahara yakın kış zamanı |
Hamayıl (Hamaylı) | Muska |
Hamambıç | Bir çocuk oyunu. |
Hanggı | Hangisi |
Hangıraya | Nereye |
Hangırda | Nerede |
Hangirden | Nereden |
Hanay | Büyük ağaçların yükseklerine veya taştan yapılan yüksek arı barınağı. İki katlı evlerin ikinci katı. |
Haneli | Kareli bir kumaş. |
Hanım parmağı | Bir üzüm çeşidi. |
Hapahap | Ucu ucuna, tastamam. |
Haplanmak | İlaç almak. |
Hapan | Avuç |
Hapanlamak | Avuçlamak. |
Hapaz | Bir elle alınabilecek kadar olan. |
Harap | Bakımsız üzüm bağı. |
Harar | En büyük çuval. |
Haranı | Büyük tencere |
Hakkıyetsiz | haksız |
Haranı | Çift kulplu küçük kazan. |
Harım | Köy önlerindeki etrafı çevrili tarla, yer. |
Harman | Ekinlerin biçilip danelerinin ayıklanması. Köy önlerindeki düzlük, meydanlık. |
Hasit (hasüt) | Kıskanç |
Hasilet | Hasılat, verim, ürün. |
Haşlamak | Azarlamak. Yağsız pişirmek. |
Haşşöğle | Tamam, iyi olmuş. |
Haşavızdan (haşavuzdan) | ağza alınmayacak bir söyleneceği zaman önce söylenen söz. (Sözüm buradakilere değil anlamında. ) |
Hatıl | Taş duvarlara her 80 cm aralıklarla konulan çift taraflı ağaç lente. Hayvanların su içtikleri çeşme önlerindeki dar havuz. |
Havcar | Ardıç ağaçlarının kabuklarının ufalayarak yumuşak hale getirilmiş hali. (Arı kovanlarını soğuktan korumak için kovan aralarına konur. ) |
Havale | Başkasına sorumluluğu bırakma. |
Havan | Küçük dibek. |
Havas | Heves |
Havayı | Büyük 20 litrelik gaz tenekeleri boyutunda değişik kilolarda buğday, arpa , nohut, mercimek ve benzeri taneli ölçü birimi.Yarısı yarım havayı. Dörtte birine kile. sekizde birine timin yada urup denir. |
Havıt (havut) | Havuz. (bahçe sulamak için toraktan veya betondan yapılan suların biriktirildiği yer. |
Hayalamak | Sezmek, anlar gibi olmak. |
Haybatcı | Yaygaracı gürültücü. |
Hayla | Biraz, çokzaman, epey. |
Hayat | Evlerin ön kısımlarındaki balkon olarak kullanılan alçak toprak örtülü dam. |
Hayrat | Yolcuların parasız üzüm koparıp yemeleri için ayrılan bağ. |
Hayla beri | Uzun zamandan beri, haylıca, epey. |
Hayin (hain) | Kötülük eden. |
Hayıflanmak | Acızlanmak, yakınmak. |
Hayta | Yaramaz |
Hayırsız | Çok fazla yaramazlık yapan. İhanet eden. |
Hazar(hazahır) | Elbette |
Hazitmek | Hoşlanmak. |
Hebiç | Annenin çocuğunu sırtına alarak götürmesi. |
Hecin devesi | Çift hörgüçlü hızlı yürüyen bir deve türü. |
Heğbe (heybe) | İçine eşya konulan, eşek ve yük hayvanlarına atılan çift gözlü torba. |
Hela | Tuvalet, apdesthane. |
Heral | Her halde. |
Helke | Bakırdan süt ve yoğurt kabı. Kulplu bakır kap. Küçüğüne cingil denir. |
Helik | Taş duvar örülürken, büyük taşların arasına doldurulan ufak taşlar. |
Helbet | Elbet |
Hendek | Üç dört metre genişlik ve derinlikte kazılan su kanalı. |
Hergele | Sığır ve eşeklerin karışık oluşturdukları hayvan sürüsü. |
Herif | Erkek adam. Kadınların eşlerine söyledikleri hitap şekli. |
Hevek (hevenk) | Sonbaharda kışın yemek için sapları ile birlikte koparılarak serilen domates. üzüm gibi yiyecekler. |
Heviç | Havuç, keşir, cezir. |
Heybe indirmek | Kız evine dürü gibi hediyeler götürme. |
Hıggık | Hıçkırık |
Hırka | Ceketin içine giyilenönü çok düğmeli kolsuz yelek. |
Hımbıl | Anlyışsız, bön, salak. |
Hınçırmak | Atların, katırların kişnemesi. |
Hışıldamak | Derinden seslerin gelmesi. kaba kaba soluma. |
Hıngıdama | Ağlama , sızlama. |
Hıra | Aydaş, gelişememiş. |
Hırlı | Hayırlı, doğru, dürüst kişi |
Hırtlak | Kavunların olmamış hali, küçüğü. |
Hıtamında | Sonunda, en sonunda. |
Hıvsetmek | Saklamak, korumak. |
Hıyar | Salatalık |
Hırlamak | Zor nefes almak, kavgada sesli hakaret etme. |
Hıyar | Yaramaz adam. |
Hınzır | Domuz. Kötüleme anlamında. |
Hiş,hişt | Çağırma ünlemi. |
Hin | Kurnaz. |
Hibe | Bağış |
Hinci | Şimdi |
Hindi | Şimdi. Bir kümes hayvanı, mısırğa. Bir çeşit baş örtüsü, eşarp. |
Hiza | Sıra, saf. |
Hiyet | Heyet. Aza (muhtar üyesi). |
Hobuç (habıç) | Çocuğu sırta |
Honça | Doğumda yapılan ikram, çerez vb. |
Honu | Huni, honi. |
Honus | Tepe, dağ. |
Horanta | Aile fertlerinin çokluğu. Elinden iş gelmez küçük çocuklar ve yaşlı bireyler. |
Hora | Az ileri. |
Hora geçmek | İyiliğin karşılığı, işe yaraması. |
Horsa | Heves, öfke. (Horsasını almak) |
Hortlayasıca | Kızgınlıkla söylenen beddua. Mezarında bile rahat etmesin. |
Hotak | Yassı taşlarla oyanan bi çocuk oyunu. |
Hovarda | Gözü dışarıda olan erkek ve kodınlara söylenir. |
Hoyraz | Poyraz |
Hongraf | Gramofon |
Hoyu | Halbuki, öyle ya, oysa. |
Höcüklemek | Hafif korkmak, korkuya kapılmak. |
Höğkürmek | İbadette coşku. |
Höke | Düğünlerde garson görevi yapan kişiler. |
Hökela | Kendini beğenmiş. |
Hömermek | Efelik taslamak, karşı gelmek. |
Hökümet | Hükmet |
Höşmerim | Un ve taze kaymakla yapılan, balla tatlandırılan bir tatlı çeşidi. |
Höykürmek | Haykırmak bağırmak. Zikir etmek. |
Hursant | Sefa, sefa sürmek. Huzurlu olmak. |
Huttu (hutdu) | Bir kilogram süt, pekmez, yoğurt, ayran vb. alabilecek toprak kap. |
Hübbük | Ağaçlara su yürüdüğü ilkbahar aylarında söğüt gibi ağaçların kabukları soyularak boru gibi yapılan düdük. |
Hülük | Küçük patates, salatalık vb. |
Hümermek | Kabarmak, yiğitlik taslamak, karşı gelmek. |
Hürrük | Düdük |
Hüngür hüngür | Zarı zarı ağlamak. yüksek sesle uzun süre ağlamak. |
Hüs | Söğüt dalının kabuğundan yapılan borazan, düdük. |
Ibıkcı | Dedikoducu |
Ibrık (ibrik) | Topraktan veya metallerden yapılmış, su taşımaya, abdest almaya yarayan ülüklü su kabı. |
Iccak | Sıcak |
Icıcık | Azıcık, ıccık. |
Igıl ıgıl | Yavaş yavaş akan su. |
Iğşama | Yerinden hafif oynama, hareket etme. |
Iğrıp | Balık tutmaya yarayan germe ağ. |
Iğramaz | Hareket etmez. |
Iğıtma | Yalan söyleme. |
Ihmak (ıhdırmak) | Yorulmak. Deve gibi yük hayvanlarının yere yüklerini indirmek veya yüklemek için çökertilmesi. |
Ikış | Yük altında zorlanmak. |
Ilgamaya (ulğamaya) | Bilip bilmeden konuşmak. Ezbere hareket etmek. |
Ildıramak | Işımak, aydınlanmak. |
Ildız | Yıldız |
Ildız kökü | Yer elması. |
Ilgıt | Rüzgarın hafif hafif esmesi. |
Ildırım | Yıldırım |
Ilkı | Davar yatağı.Sağılır davarların sağım için yatırıldıkları yer.Keçi sürüsü. |
Iltar | İp, yük taşımaya yarayan ip. |
Imzıklamak | Yiyeceklerin bozulması.Nazlanmak, gönülsüz davranmak. |
Incık | Çok inceleyen , mızmız. Ufak tefek şeyler. Öte beri. |
Ipıl ıpıl | Parıl parıl. |
Irahmet | 1-Yağmur 2-iyilik, dua. |
Iranas | Kağnıyı oluşturan ana parça. |
Irast getmek | İstenilen hedefe varmak. |
Irgın | Yorğun |
Irgat | İşçi, tarım işçisi. |
Imanı | Ermeni |
Iradiye | Radyo |
Irıltı | Hırıltı, zor nefes alma. |
Irafık | Arkadaş |
Isdar | Çul, kilim vb.dokunan tezğah. |
Ismarıç | Bir şey söyleme, siparış, tembih. |
Ismıcık | içinden pazarlıklı. ısmık |
Ismırık | Isırılmış ekmek artığı. |
Isranı (ısıran) | Ekmek bezesi kesmeye ve tekne kazımaya yarayan metal araç. |
Işılavık böcü | Ateş böceği. |
Işılak | Parlak |
Ihtırma | Çökertme. |
Ih | Yük hayvanları, özellikle develerin çökmesi için söylenen söz. |
Imzık | Sünepe, kendi bildiğinden şaşmayan. |
Imırza | Hasta. |
Ivır zıvır | Önemsiz şeyler, öte beri. |
Iz | az |
Izgara | Et, balık pişirmek için kullanılan mangal. Seyyar ocak. |
İba | Sabah erken saatlerdeki nem, çiy. |
İbalama | Nemlendirme |
İşongsun | İşin kolay olsun. |
İnce dalang | İnce yapılı, zayıf kişi. |
İman tahtası | Göğüs, sine. |
İbik | 1-Kuşların ve tavukların başlarındaki et parçası. 2-Uç, kenar genellikle halı ve kilimlerin uç tarafları için kullanılır. |
İbrik (ıbrık) | Su koymaya yarayan emzikli (ülüklü) toprak veya metal kap. |
İbibik | Ötücü bir kuş, hüt hüt kuşu. |
İcar | Kira |
İç | 1-peynir, et, ıspanak veya patetesle hazırlanan börek içi. 2- içeri. |
İçe dama | Hissetme , ön sezi. |
İçerlemek | Gönül koymak, kızmak. |
İç donu | Erkeklerin pantolon , şalvar altına giydikleri uzun, paçalı iç çamaşırı. |
İdara (idare) | Fitilli ilkel, az ışık veren aydınlatma aracı, kandil, şinanay. |
İddahı | İddia, sa, tez. |
İğdiş | Erkekliği giderilmiş , enenmiş hayvan. |
İğinmek | Ikınmak. |
İddima | Öncelikle, ilkönce. |
İhi | İşte |
İhicik | İşte burada. |
İki büklüm olmak | Aşırı yükün altında kamburlaşmak. |
İkilemek | Ekimden önce tarlanın ikinci kez sürülmesi. |
İkki | Mazılarla oynanan birtür oyun. |
İkindin | İkindi vakti. |
İkrah etmek | Tiksinmek |
İkircik | İki şey arasında tutarsız hareket. |
İkiyarcılık | Taraf tutma , düşmancılık. |
İl | yabancı, el. |
İlahana | Lahana |
İlan | Yılan |
İlazım | lazım, gerekli. |
İldal | 1-Özensiz yapılan iş. 2-Az azıcık. |
İlazımlık | İşeme kabı. |
İlancık | El ve ayaklardaki sızı, romatizma. |
İleğen (leğen) | El yüz yıkamak, abdest almak için lavabo niyetine kullanılan yayvan metal veya toprak kap. |
İledin | Ladin, köknar ağacı. 1578. |
İlenmek | Beddua etmek. |
İleri | Geçmiş zaman, ileriler vb.Geçenlerde. |
İletir (letir) | Toprak altında küçük , yuvarlak, siyah renkli , yenen yumruları olan bir bitki. |
İli | Ilık, sıcak soğuk arası.Şaşma sözü. |
İlki | Çalı şeklinde bitkiler, maki, fundalık, küçük meşe çalıları. |
İlilili | 1-Değişik tonlarda eyvah, aman, yazık anlamları veren ünlem. 2- Ayıplama, kınama için kullanılan bir söz. Şaşırma. |
İlknamaz | İslam dinince kutsal üç aylardan ilki olan Recep ayının ilk günleri. Bu günlerde kılınan namaz. |
İlme | Toprağı sürerken sabana takılan taş. |
İlişmek | Cinsel temasta bulunmak. |
İlimon | Limon |
İlinti | Endişe , sıkıntı. |
İmanlı | 1-Dindar 2-Çok çok faza, epey anlamında kullanılır. |
İmik | Ümük |
İlmek | Kaba dikiş |
İmin | Emin olma. |
İmine | Emine |
İmiştirmek | Sıcak suya soğuk su katarak ılıtmak. |
İnecek (inecik) | Ağaçtan yapılmış merdiven. |
İndirmelik | Gelini attan indirmeden verilen bağ, tarla , mal vb. |
İni | Kocanın erkek kardeşi. |
İnişte | Enişte |
İn tilkisi | Uz, sinsi, kurnaz. |
İnce dert | Verem hastalığı. |
İnme | Felç hastalığı. |
İpram (irbehim) | İbrahim |
İpiy oldu | Çok oldu. |
İplemek | 1-Hiçe saymak, saymamak. 2-Bir yeri iple ölçmek. |
İraf | Raf, terek. |
İrecep | Recep |
İr ekmeği | Sahur yemeği. |
İreşber(ireçber) | Çiftçi |
İrey | Oy, rey. |
İreyhan | Reyhan |
İrezil | Rezil |
İs | Yanan odunların dumanlarından oluşan kara leke. |
İssi | Yakıcı öğle sıcağı. |
İsbirte | Kibrit |
İstihare | Bir olayın hayırlı sonuçlanıp sonuçlanmayacağını düşünde görmek amacıya uyumak. |
İşgilli | İlgili, kuşkucu. |
İşlik | Gömlek |
İş işle | 1-El işi , oya vb yapmak. 2-Çalışmak, iş yapmak. |
İşle(t)mek | Oda dolaplarını, kapı pençere ve taban tahtalarının marangozun yapması. |
İşetmek | Çiş yaptırmak. |
İtdirseği | Göz kapağında çıkan sivilce. |
İttiba | İlk önce, evvela. |
İt taşlamak | Boşta gezmek, avarelik. |
İyce | Güzel, beğenilecek şekilde. |
İyice | Çok güzel . |
İzbe | Evlerin bodrum katları. |
Kabala | Saymadan, ölçmeden, toptan olarak yapılacak iş veya satılacak eşya. |
Kabara | Kunduraların altına çakılan iri başlı çiviler. Dayanıklılığı artırmak için çakılırdı. |
Kabayel | Lodos |
Kabuklu (kabıklı) | Sünnet olmamış erkek. |
Kadim | Başlangıcı çok eskiye dayanan . Kadim dost. |
Kağnı (gağnı, ganlı) | İki tekerlekli, öküzler tarafından çekilen ilkel taşıt aracı. |
Kah | Bazen |
Kakık | Kışlık tatlı |
Karhan | Kahreden |
Kak | Elma, armut, erik, kayısı gibi meyvaların dilimlenerek kurutulması. |
Kakala | 1-İtelemek 2-Kötü malı iyi diye satmak. |
Kakılı | Çok fazla, yığılı. |
Kaklık (gaklık) | İçine yağmur suyu biriken kayalardaki oyuklar. |
Kakül | Alına doğru dökülen saç. |
Kaksık | Acımaya, ekşimeye yüz tutmuş, yağ, peynir. |
Kalbur | Ufak dilikli, buğday , arpa vb. elemeye yarayan araç. |
Kalayı basmak | Sövmek, küfür etmek. |
Kaltak | Yaşlanmış iffetsiz kadın. |
Kalender | Fakir, yoksul. |
Katakullü | Yalan söyleyen. |
Kan ayaklı | Hamile kadın. |
Kanat | Dar, uzun, kıldan dokunmuş sergi. |
Kancık | 1-İki yüzlü 2-dişi |
Kanırtmak | Ayırtmak, açmak |
Kapatma | Nikahsız yaşayan kadın, metres. |
Kapçak | Kitap, defter yaprağı. |
Kaptaş (kapı taş) | Suyun taksim edildiği yer. Suyun taksim yerindeki suyun yönünü değiştiren büyük taş. |
Karacanavar | Yaban domuzu. |
Kara cucca | Çörek otu. |
Kara çul | Siyah keçi kılından dokunmuş yer sergisi. Bu sergiye yılan, akrep vb. böcekler kıl oduğu için yaklaşamaz. |
Kargakavuğu | Yaprakları yenen birbitki, güneyik. |
Karartı | Belli belirsiz görünme, tam seçememe. |
Kargı | Kamış |
Karamık (karamuk) | Taze yaprağı, üzümü yenen dikenli bir çalı bitkisi. Yapraklarından taze iken bulgurla pilav pişirilir. |
Karık | Sebze tarlasının bölümü. |
Kancık | Dişi, kadın, erkek olmayan.Dişi köpek. |
Kavurga | Nohut, buğday vb.saçta kavrulması ile yenilen çerez. |
Kasım | 1-Teke, koç katımı. 2-Güz ayları. |
Kasket | Şapka |
Kazın ayağı | Olayın aslı. |
Kaşık kavunu | Aşırı olgunlaşmış, kaşıkla yenen kavun. |
Kaşık sallamak (kaşık çalmak) | Kaşıkla hızlı hızlı yemek. |
Katır, el katır | Topaç , topaç çeşitleri. |
Katran | Sedir, iğne yapraklı bir orman ağcı ve bu ağacın odunlarının damıtılmasından elde edilen siyah sıvı. |
Kavilleşme (gavilleşme) | Sözleşme, söz birliği yapma. |
Kavlamak (gavlamak) | 1-Kabuğu derisi soyulmak. 2-Yılanların deri değiştirmesi. 3-Çok masraf etmek. |
Kavurga (gavurga) | Çerez |
Kaydırak | El kadar yassı taşla tek ayak üstünde sekip, kaydırılarak oynan bir çocuk oyunu |
Kaygana | 1-Yumurtalı pekmez yemeği. 2-Yumurta, un, yağ karıştırılarak pişirilen ekmek. |
Kayınmak | Yaslanmak |
Kaynata | Kayın baba, kayın peder. |
Kav | Çakmak taşı ile ateş yakmaya yarayan ağaç mantarı kurusu. |
Katık | Ayran, yoğurt çalkaması. |
Kayrak | Keskin, ince düz taş. |
Kebe | Kolsuz yelek. |
Keben | Geçit yeri, köprü. |
Keçe | Yün ve keçi kıllarının ham olarak dövülmesinden elde edilen kaba kumaş, yer sergisi. |
Keçimen | Siyah, ekşimsi bir üzüm türü. |
Kedi deliği | Evin odalarına kedilerin kolayca girip çıkmaları için açılan küçük delik. |
Kedi kulağı | İlkbaharda çıkan bir tür ot. |
Kef | Pekmezin kaynatılırken yüzünde oluşan köpükler. |
Kefki (kevkü) | 1-Çeşmelerden, pınarlardan, sarnıçlardan su içmek için ağaçtan oyulmuş saplı su kabı, şapşak. 2-kurutulmuşsu kabağından kepçe gibi kullanılmak için yapılan araç. |
Kehle | Bit yavrusu, bit yumurtası, sirke. |
Kekil (kakül ) | Sarığın dışından görünen saç demeti. |
Kekremsi | Ekşimsi |
Kelamı gadim | Kuranı Kerim. |
Kelebek | 1-Küçükbaş hayvanların akciğerlerinde görülen hastalık. 2-kelebek |
Kelle | Buğday arpa başağı. |
Kelle kulak yerinde | Giyimi, kuşamı yerinde. İyi giyinmiş. |
Kele | Boğa |
Keler | Kertenkelenin büüğü. |
Kelepir | Ucuza kapatma, ucuza düşürme. |
Keliç (geliç) | (Bu) kez, sefer, defa, yol. |
Kelik | Eskimiş deri ayakkabı. |
Keleş | Güzel, yakışıklı. |
Kelek | Olmamış kavun. |
Kelengi (keleni) | Ekinleri yiyen, sarı renkli, sincaba benzer bir hayvan. |
Kelikçi | Ayakkabı tamircisi. |
Kelp | Köpek |
Kelpetin | Kerpeten |
Keme | Fare |
Kemre (kemire ) | Kurumuş hayvan gübresi, tezek. |
Kendir | 1-Kenevir bitkisi. 2-Kenevir bitkisinin liflerinden yapılan halat, ip. |
Kenği | Romatizma hastalığı. |
Kendisi | Kadınların kocalarından söz ettikleri zaman söyledikleri söz. |
Kenef | Hela, tuvalet. |
Keniş | Köşe |
Kehribar | Bal renginde olan. |
Kel | Kötü, saçsız. |
Kendir | İdam ipi. |
Kevgir | Uzun saplı, delikli yayvan kepçe. |
Kepir | Şerit şeklinde oluşmuş kaya sırası, silsilesi. Taşlı yer, verimsiz tarla. |
Kepennik (Kepenlik) | İki katlı evlerde alt kata inilen yar ve kapağı.Ahıra inilen merdiven. |
kepenek | Keçeden yapılan çoban üstlüğü. Çoban yatağı. |
Keraneci | 1-Bir çeşit küfür. 2-Aşğılama sözü. |
Kertik | Çentik, kertilmiş yer. |
Kerkinmek | Sapık amaçla sürtünmek. |
Kertmek | 1-kertik, çentik açmak. 2- Sürtünmek 3-Aynı sözü tekrarlayıp durmak. |
Kerpiç | Çamurun kalıplara döküp, güneşte kurutulması ile ev yapımında kullanılan malzeme. |
Keseğen | Yeni dikilmiş domates, biber vb.fidelerini toprak altından kesen böcek. |
Kesek | Herhangi bir şeyin bir paçası. |
Kesat | Az |
Kevgir | Çamaçır maşrabası su kabağı |
Kesmik | İri, sert saman kalıntısı. |
Kestel | Çul, çuval dokumalarından artan, kesilmiş ip parçaları. |
Kestirme | 1-Kısa yol.2-Şekerin kaynaktılarak şurup haline getirilmesi .3-Uyuklama, uykuda kısa an. |
Keş | Ayrandan yapılan yağsız peynir, çökelek. |
Keşkek | Taş dibeklerde dövülerek kabuğu çıkartılan buğdaydan yapılan yemek. Belirtilen malzemeden yapılan düğün yemeği. |
Keşli ekmek | İçine keş, soğan vs. konularak pişirilen ekmek. |
Keşik | Sıra, nöbet, davar gütme sırası. |
Keşir (cezir) | Havuç. |
Keleş | Güzel. |
Kevki-Kevkü | Kepçe olarak kullanılan su kabağı. |
Keyri | Ondan sonra. |
Kıl çul | Istarda keçi kılından dokunmuş yer sergisi. |
Kıl çuval | Istarda kıldan dokunan çuval. |
Kıl kilim | Keçi kılından dokunan kilim, çul. |
Kılçık | Sarı çiğdemin kurumaya yüz tutmuş yaprakları. |
Kırma | İnce kuru odun. Kuru ağaç dalları. |
Kır | Yaşlılıkla birlikte saçın, sakalın beyazla siyah arası renk alması. |
Kırı | Eşek sıpası. |
Kırk pare | Renkli kumaş veya bez parçalarından eklenerek elde edilen örtü , yaygı. |
Kırık | Kötü yoldaki kadının dostu. |
Kırık dölü | Piç |
Kırklık | Davarların yün veya kıllarını kırkmaya yarayan araç. |
Kırlet | Önlük. |
Kırpma | Azar azar çalma. |
Kıtmır | Cimri, köpek. |
Kıtır | Uydurma söz, yalan. |
Kıytırık | Uydurma, yalandan. |
Kıvırtma | Sözünden dönme. |
Kıcır | İnce ses. |
Kığı gibi | Çok fazla. |
Kığı | Küçük tanecikler. |
Kılıksız | Güvenilmez, suratsız. |
Kırlet | Önlük. |
Kısarak | Kısaca, kısacık. |
Kırkmak | 1-Saçların kesilmesi. 2-Davarların kırkılması. |
Kınzır (hınzır) | Domuz anlamında kullanılır. |
Kıpık | Gözlerinde tik olan. |
Kıçı | Meşe ağacının mazısı.Bilge oyunu gibi oynanan oyun. |
Kızang | Kedi ve köpeklerin çiftleşme zamanındaki halleri. |
Kırzet | Okul önlüğü. |
Kıvrak (Kıvramak) | Acele etmek. |
Kız bitirmek | İstenilen kızın verilmesi, söz kesilmesi. |
Kibrit (kibrit) | Kiprit |
Kilte | 1-Halka 2-Çoban köpeklerinin boynuna takılan sivri uçları olan demir kasma. |
Kile | Tahılların ölçü birimi. Bölgelere göre on iki, yedi havayıya bir kile denir. |
Kinit | Kilit, anahtar. |
Kil | Bir tür yağlı toprak. |
Killemek | Kil ile baş yıkamak. |
Kirez | Kiraz |
Kirten | Dokuma tarağı. |
Kirtik | Küçük sabun parçası, sabun kalıbı. |
Kirtikli | Etrafı taraklı bakır sahan, tabak. |
Kirman (öreke) | Yün eğirmeye yarayan araç, eğirmeç. |
Kise | Eski zamanlardan kalan bina yıkıntıları. |
Kişkirtmek | Köpeğe hedef göstermek. |
Kişniş (kiyniç, kişniç) | Kuş üzümü , üzümün küçüğü. |
Kiyat | Kağıt |
Kitapsız | İnançsız. |
Kiyri (keyri) | #AD? |
Kocadon | Şalvar |
Kocamavuç | İki elin bir araya gelmesiyle oluşan büyük avuç. |
Koç | 1-Koyunun erkeği. 2-Genç bağ asmalarının kök kısmı. |
Koçmar | Siyah büyük kertenkele |
Kolan | Hayvanların eğerini, palanını tutmak için bağlanan yassı dokuma ip. |
Kolasar | İki kişinin kullandığı tomruk ve tahta biçtikleri el hizarı. |
Koku | Esans , tütü. |
Kof | İçi boş, çürük. |
Koçak | Cesur, mert. . |
Kokar | Beğenilmeyen kişilere denir. |
Kovan | Boş laf eden, arı kovanı. |
1859 | Kodaman Zengin, varlıklı. |
Kokmak | Bozulmak, kötü kokmak. |
Komsu | Sokulgan, cana yakın. |
Kor | Ateş parçası, köz. |
Koru | Korunan küçük orman. |
Korum | Yaylalarda kayalar arasındaki sekiler, düzlükler. |
Koyak | İki dağ, tepe arasındaki vadi. |
Köfün (küfe, köfe) | Üzüm taşımak için söğüt vb. ağaç dalarlıdan örülmüş büyük sepet. |
Köfne | Köhne, eskimiş. |
Köhtü | xx |
Köken | Domates, fasulye vb. sebzelerin yolunmuş gövdelerine verilmiş ad.Kurutulup kışın hayvanlara yedirilir. |
Köklü | Bağ çubuklarının torağa gömülerek kök salmalarının sağlanması.Gelecek yıl yeni bağ yapmak için yapılır. |
Köle doyuran | İri taneli bir tür beyaz üzüm. |
Kömbe | 1-Mayalı hamurdan yapılıp yağla tavada pişirilen bayram kömbesi. 2-Değirmende yapılan tandır ekmeği. |
Kömeli | Kalabalık, tarlaların bir arada olması. |
Köpürcük | Elde ovulunca sabun gibi köpüren ot. |
Kör duman | Koyu sis. |
Körük | Metalleri ısıtmak için kömürün kuvvetli yanması nı sağlayan hava verici alet. Hayvan derisinden özellikle camız derisinden yapılır. |
Körük arabası | Fayton, üstü kapalı at arabası. |
Kördelik | Oda duvarlarındaki dolap yerleri. |
Körsek | Az ışık, fersiz. |
Köse | 1-Sakalı omayan erkek. 2-Yeni evli geçler. 3-Lakap. |
Kösdek (köstek) | Hayvanların kaçmaması için iki ayagının birbirine belli aralık bırakarak bağlanması. |
Kösnük | Eş isteme zamanı gelmiş |
Kösülmek | Uzanıp yatmak, uzanmak. |
Kösüre | Bıçak bileğilemeye yarayan gayrak taş. |
Köş | Köşk, yüksek yer, balkon. |
Kötek | Dayak |
Köçek | Kadın kılığına girip çengi gibi oynayan erkek.Sözüne güvenilmeyen. |
Közemek (gözemek) | Çarığın delinen yerlerini sırımla örmek. |
Kulağı kesik | Her olayı duyan, haberdar olan kimse. |
Kumpir | Patates |
Kunnamak | Doğurmak |
Kuntu | Kadife kumaştan yapılmış kadın elbisesi. |
Kuskun | Semerin arka kolanı. |
Kuşak | 1-Daha çok kadınların bellerine doladıkları desenli, özel dokunmuş kumaş. 2-Nesil |
Kuş uçurtmamak | Etrafı iyi gözetleyerek kimseyi yaklaştımamak. |
Kulun kulu | Birine bağımlı olan. |
Kum şeytanı | Çok kurnaz. |
Kunduz gibi | Besili, semiz, etli. |
Kurdeşen tutsun | Amansız hastalıklara tutun, kaşın dur. |
Kutmu | Pamuktan yapılan gösterişli kadın elbisesi. |
Kuyrukçu | Laf götürüp getiren, dedikoducu. |
Kuzu gibi | Uslu, sessiz. |
Kulun kulu | Birine bağımlı olan. |
Kum şeytanı | Çok kurnaz. |
Kunduz gibi | Besili, semiz, etli. |
Kurdeşen tutsun | Amansız hastalıklara tutun, kaşın dur. |
Kutmu | Pamuktan yapılan gösterişli kadın elbisesi. |
Kuyrukçu | Laf götürüp getiren, dedikoducu. |
Kuzu gibi | Uslu, sessiz. |
Kulun kulu | Birine bağımlı olan. |
Kum şeytanı | Çok kurnaz. |
Kunduz gibi | Besili, semiz, etli. |
Kurdeşen tutsun | Amansız hastalıklara tutun, kaşın dur. |
Kutmu | Pamuktan yapılan gösterişli kadın elbisesi. |
Kuyrukçu | Laf götürüp getiren, dedikoducu. |
Kuduz | Azgın. |
Kuduruk | Delirme, azgınlaşma |
Kuyruklu | Akrep |
Kuyruğu ölü | Akrep |
Kuzan | Kuzeye bakan yön. |
Kuzu | Koyun yavrusu. |
Kuzulamak | Koyunların yavrulaması. |
Kücü | Çul, kilim gibi yaygıların dokunduğu tezgahlarda çözğü iplerinin gerğin durmasını sağlayan yuvarlak ağaç. |
Küflü keş | Keşin deride küflenmesi. |
Kül çanağı | Sabun olmadığı zamanlarda çamaşır yıkamak için meşe küllerinin biriktirildiği kırık toprak kap. |
Kükürt | Ahlat (yabani armut) meyvesinin dibekte dövülerek kurutulması. |
Külük | Balyoz, külünk. |
Küllemek | Örtbas etmek. |
Küt olmak | Hareket etme özelliğini yitirme. |
Küllük | Kül dökülen (atılan) yer. |
Kül ufak etmek | İyice ezmek. |
Külte | Başa takılan , iplere dizilmiş boncuk kümesi. |
Küme | 1-Bağlardaki kulübe. 2-Avcıların avlanmak için gizlendikleri yer |
Kümrük | Boynundan kırılmış boduç, ibrik. İçine sade yağ basılır. |
Kürdükmek (kürdüşmek) | Büyükbaş hayvanların tepişmesi, azgınlaşması. |
Kürem kürem | Çok fazla, yığı yığın. |
Küre | Dalap, erkek isteyen dişi at , katır, eşek. |
Kürekleyerek yemek | Pekmez, yoğurt gibi akışkanları, yufka ekeği kaşık gibi kullanarak yemek. |
Kürnek | Toplu bulunan şeyler, canlıların soğuk veya sıcakta bir araya gelmesi. |
Kürs | Kar yığını. |
Kürük | 1-Boynuzundan biri kırılmış keçi. 2-Toprak kapların boynundan kırılmış hali.3-Kısa sivri kulaklı davar. |
Kürtün | Hayvanlara örtülen çul. |
Kürtüşmek | Şakalaşmak, boğuşmak, büyükbaş hayvanların oynaşması. |
Küsük | 1-Küsmek 2-Kapıları arkadan küsüklemek için dayanan dayak. 3-Kaldıraç kolu. |
Küsüsmek | Birisiyle küsmek |
Kütmek | Taş duvarlardan dışa çıkık ağaç başları, doma. |
Kütnez | Şişman, küçük boylu. |
Kütük | 1-Büyük ağaç kökleri. 2-Asma kökleri. |
Kütük dökmek | İlk oğlanın doğumunda bahşiş almak için kapılara kütükle vurularak yapılan tören. |
Küymek | Beklemek, meksitmek. |
Küflü | Evde kalmış, evlenememiş kız. |
Kükremek | Coşma. |
Küldürümlü | Gösterişli. |
Kül ebesi | Evden çıkmayan. |
Külhanbeyi | Kabadayı, cesur. |
Ladin | Köknar. İğne yapraklı bir ağaç. |
Laf | Söz |
Lafı gevelemek (gezeletmek) | Asıl konuya gelmeyip, konu dışına çıkmaya çalışmak. |
Lal | Tat. Konuşamayan. |
Laklakırdak | Söğüt , ceviz ağacından yapılan, ardıç gilikleri atan lak lak diye ses çıkaran oyuncak tabanca. |
Lakkadak | Birden bire söyleyiverme. |
Lan-len | Yaşıt yada küçük erkeklere seslenme sözü. |
Lasdik | Lasdikten yapılmış ayakkabı. |
Lata | 1-Hizarda biçilmiş şekilli ağaç. 2-Kalın kumaştan yapılmış palto. |
Lazımlık | Seyyar işeme kabı. |
Lengeri | Ağzı açık yayvan bakır kap, leğen. |
Leğen (leğençe) | İçinde öteberi yada el yıkanan, madeni yayvan kap. |
Lığla (lağla) | İyice pişmiş. |
Lo | Hey. Ey. |
Löğ (yuvak) | Taştan silindir şeklinde yapılmış, toprak damları sıkıştırmaya yarayan araç. |
Lök | 1-Altı yaşına kadar develere verilen ad. 2-Dağınık oturmak. |
Löküs | Lüküs lambası |
Lüle | İçine tütün doldurularak içilen, ağaçtan yapılmış bir çeşit pipo. |
Legen | Bakır sahandan büyük kap, tepsi. |
Lafçı | Geveze. |
Lığla | Çok pişmiş. |
Loda | Saban yığını. |
Lök gibi | Oturduğu yerden kalkmayan.Oturup kalan. |
Mabeyin | Evin giriş ve hol kısmı . |
Madinüs (madünüs, madinis) | Maydonoz |
Maccalı | Kirli işleri olan. |
Maccıldamak | Bir şeyler yerken sesler çıkarmak. |
Mafolmak | Çok büyük zarara uğramak. |
Mahşar | Çok kalabalık. |
Mağallak (muğallak) | Ortada kalma. |
Mahane | Bahane |
Maksuz (mahsus) | Şaka, şakadan. |
Mal | Büyükbaş, küçükbaş hayvanlara verilen ortak ad. |
Mala | Sıvacıların kullandıkları alet. |
Malama | Sürülmüş , taneleri ayrılmayan saplar, samanlar. |
Malamat olmak | Rezil olmak. |
Maltız | İçine odun talaşı doldurularak yakılp, üzerinde yemek pişirilen mangal, araç. |
Mana | 1-Soğan tohumluğu. 2-Tohumluk salatalık |
Mandal | 1-Kapı ve pencere kanatlarını tuturmaya yarayan ağaç veya metal parça. 2-Küçük parçalara bahçe, tarla bölümleri. |
Maraz | Hastalık. |
Martaval | Boş konuşma. |
Marıl | Marul |
Marsık | Meşe kömürü. |
Masat | Kesici aletleri bileğilemeye yarayan alet. |
Macur(Muhacir) | Göçmen. |
Macar | Kavgacı. |
Mahsustan | Yalandan. |
Mal mal bakma | Öküzün tirene baktığı gibi bakma eylemi. |
Mangır | Madeni para. |
Matel | Masal. |
Menci | Uzlaştırıcı, arabulucu. |
Masgara | Gülünülecek durumda olmak. |
Maslahat | Durum, hal, maksat, amaç. |
Maşraba | Kulplu metal su içme kabı. |
Mat etmek (mat olmak) | Küçük düşürmek, küçük düşmek. |
Mavin (muavin) | Şoför yardımcısı. |
Mavsuk | Çiftleşmeye hazır kedi. |
Mayalı | Sobalarda yapılan mayalı küçük ekmek. |
Mayasıl | Basur hastalığı. |
Mayıs | Sıgır dışkısı. |
Mayışmak | Uyuşmak. miskinleşmek. |
Maraz | Hastalık. |
Mazı | Meşelerde yetişen, deri tabaklamada kullanılan, tanen maddesi içeren ürün. Şebek, enek, cttı gibi büyüklüklerine göre adlandırılır. |
Me (meh) | Buyur, al işte. |
Meccane | Bedeva |
Mecit (Mecidiye) | Yirmi kuruş. |
Medrese | Dini okul.İçerisinde ilkokuldan ünüversiteye kadar aşamaları olan yatılı okul. |
Meğemsime (Meyimseme) | Beğenmek, önem vermek. |
Meğersem (meğerem) | Meğer, ancak, illaki anlamında kullanılır. |
Meğemise | Meğerse, halbuki. |
Meh | Al. |
Mehle | Mahalle |
Mehel | Uygun yakışır. |
Mehemsiz | Önemsiz, şaşkın. |
Mehlem (mehlem) | Merhem |
Meksitmek | Beklemek, küymek, durmak. |
Melkem | ip yumağı. |
Melmakat | memleket |
Melül | Mahzun, süzgün. |
Mencilis | Meclis |
Menci | Uzlaştırıcı, arabulucu. |
Menengiç (melengiç, menegiç) | Çıtlık, yabani Antep fıstığı. |
Mendil | Kurulanmak veya içine bir şeyler koymak için kullanılan dört köşeli bez. |
Meres | 1-Köpeklerin boynuna takılan sivri uçları olan demir halka. 2- Kötü anlamında kullanılır. |
Merkep | Eşek |
Mertek | Yapılarda kullanılan yuvarlak uzun sırık. |
Meret | Baş belası. |
Mesarif | Masraf |
Mest (mes) | Hafif ve yuvarlak işlenmiş deriden yapılan, ayağa giyilen giyecek. |
Mesel | Masal |
Mesirelik | Gezip, görmeye değer yer. |
Mesnet | 1-Üzerinde yufka açmaya yarayan tahta alet. 2-Dayanak. |
Meşekkat | Zorluk, güçlü, işlerin zor yola girmesi. |
Mehle gitme | Komşuya oturmaya gitme. |
Met oynamak | Taşlarla oynanan bir oyun. |
Medyane | Meyhane |
Meymenetsiz | Uğursuz |
Meymene mesmene | Açık açık. |
Meyre | Büyük , ulu, yüce. |
Mıh | Büyük çivi. |
Mıh sıçtı | Cimri, nekes. |
Mık dememek | Hiç konuşmamak. |
Mıkla | Kavurma, yumurta ve soğanla yapılan bir yemek. |
Mık yok | Ses çıkarmamak. |
Mınar | Pınar |
Mırıngırın | İsteksiz , zoraki. |
Mırık (gı) yıkık | Durum, moral, üzüntülü. |
Mındılı | Küçücük. |
Mısmıl | doğru dürüst. |
Mısırga | Hindi |
Mışırıklı | Güvenilmeyen, şüpheli. |
Mıtmıdık | Bir kuş türü |
Mıymıntı | Şüpheli, yapışkan. |
Mızıkçı | Oyunbozan. |
Mız mız | Sinsi, sünepe |
Mil | 1-Çorap vb. örmek için kullanılan uçları çengelli alet, tığ. 2-Derelerin getirdigi kumlu ince toprak. |
Mires | Meret, kötü. |
Mis gibi | Tertemiz, çok lezzetli, kokulu. |
Miyavlatmak | Dövme, bağırtma. |
Mirili | Kötü, suçlu. |
Misgin | Uyuşuk |
Miski üzümü | Kokulu beyaz üzüm türü. |
Miyimsememek (meyimsememek) | Önemsememek. |
Molla | Medrese öğrencisi. |
Motur | Traktör |
Morarma | Yalanı ortaya çıkınca aldığı hal. |
Mosmor olma | Yaptığı olumsuz hareketin ortaya çıkması. |
Möhlet | Süre, mühlet. |
Muar Kaynak suyu , | pınar |
Mucuk | Taşlarla oynanan bir oyun. |
Muhanet | Kötü, bozuk kişi. |
Muharı | Evlerin genellikle sokaklarına (sofa) duvar içine yapılan geniş baca. |
Muhkem | Yerleşik, oturan. |
Mukaat olmak | Sahip çıkmak, gözkula olmak. |
Mukedderat | Alın yazısı, kader. |
Muallakta kalmak | Kararsız kalmak. |
Mungarız (Muzavı) | Ters iş yapan. |
Mundar | Pis, yenmez. |
Muş (muşta) | Çene kemiği. |
Musaf | Kuran |
Muştu | Müjde |
Müdane | Muhtaç olma. |
Mürümüzmaal etme (müzmahal etme) | Berbat etmek. Çok kötü duruma getirmek. |
Müteelli | Değişmeden, devamlı olarak. |
Müzevir | Dedikoducu. |
Müzümsüz | Gereksiz işler yapan. |
Müzmahal etmek | Bozmak, tahrip etmek. |
Mücüde | Müjde, sevindirmek. |
Mühlet | Süre, vade. |
Mülayim | Uysal. |
Nacak | Enli ağzı olmayan balta. |
Ne angırıyon | Ne bağırıyorsun. |
Ne hevrü | Ne çabuk, çabucak. |
Naçar | Çaresiz |
Nahıl | Nasıl |
Nakıs | Aksi |
Nah | İşte al sana. |
Nah sana | Al sana. |
Nalça | Kundura ve ayakkabıların ökçelerine dayanıklı olması için çakılan demir parçası. |
Nardengi | Birbirine kırgın, küs olma. |
Nal | At ve eşeklerin ayaklarına çakılan demir. |
Nalet (lanet) | 1Ters, berbat, çok kötü. 2-Tanrının, insanların iğlisinden ve sevgisinden yoksunluk. |
Nalin | Takunya, terlik. |
Namıs | Namus, iffet. |
Napan | Ne yapan |
Nayla | Ne ile |
Ne bok yiyenin | Seni ne ilgilendirir. |
Necisin | Kimsin |
Neççen | Ne yapacaksın. |
Neferme (neferleme) | Bağ bozumunda asmalarda kalan küçük salkımlar. |
Ne hevrü | Ne çabuk. |
Nekre | Nükteleri küfürlü olan kimse. |
Nekes | Cimri |
Neliklerle | Uzun uğraşlarla meydana getirilen. |
Neme gerek | Beni ilgilendirmez. |
Nemne şekil | Şekilsiz, biçimsiz. |
Nene | 1-Anne ve babanın annesi. 2-Üvey ana, analık. 3-Nane |
Nep | Ne bileyim. |
Nepleyim (Neplecen) | Ne bileyim. Ne bileceksin. |
Neyise | Öyle olsun. |
Nıkbet | Felaket, düşkün. |
Nisteng | Ne isten |
Nigmet(Nimet) | Yiyecek. |
Nireli | Nereli. |
Niyle,nişle | Ne yapıyorsun. |
Niyleyeyim,nişleyeyim | Ne yapayım. |
Nidecen | Ne yapacaksın. |
Niderdim | Keşke yapmasaydım. |
Nişadır etmek | Birini dövmek, her yanını kırmak. |
Nişlen | Ne yaparsın. |
Noda | Üstü toprakla örtülü saman yığını. |
Nörecen | Ne yapacaksın. |
Nögürün | Ne yapan. Ne yapıyorsun. |
Nurayı | Yapmacık davranışları olan |
Nüzül | Felç olmak. |
Oba | Aşynı soydan gelen sülalelerin topluca bir yere yerleşmesi. Yerleşme konak yeri. |
Obsa (obusa) | Öğendire (üvendire) nin arka ucuna çakılan çamurları sıyırmaya yarayan yassı demir araç. |
Ocak | 1-Baca 2-hastalıklara iyi geldiğne inanılan yerler. |
Ocaklık | Ateş yakılıp, yemek pişirilen yer. |
Od | Ateş |
Odun eyleme | Dağdan odun kesme. |
Ocutma | Soğutma, usandırma. |
Oda | Evlerin dışındaki konuk evi. |
O değilden | Bir şeyi öğrenmek isterken, konuya değinmeden, konu hakkında bilgi edinme. |
Oğcala | Oğuştur, avcunda oynama. |
Oğul | 1-Erkek çocuk. 2-Arıların yavrulaması. |
Oğlak | Keçi yavrusu. |
Oğrun | Gizli |
Oğunmak | Acı ile sızlanmak. |
Ok (saban, düven oku) | 1-Kara sabanı boyundurağa bağlayan uzun ağç. 2-Düven çekicisi. |
Okka | 1282, 5 gramlık ağırlık ölçüsü. |
Okumak | Düğüne davet etmek. |
Okuntu | düğüne çağrılanlara bırakılan küçük armağan. |
Oklavu (oklava) | Hamur açma aracı. |
Okşamak | 1-Sevmek 2-Hafifce dövmek. |
Olçum | Övüncek |
Oltang | Delik çarığın delik yerine konan parça. |
Oluk | Ağaçtan veya metalden yapılan.İçinden su akan kanal. |
Omar | Ömer |
Omca | Bağ kütüğü. |
Omuzlamak | Yüklenmek, taşımak. |
Omzlak | Omuzda taşınabilecek büyüklükte ağaç. |
Onmak | Mutlu olmak, zenginlik. Amacına ermek. |
Oncağız | Azıcık, az olsun. |
Onmayasıca | İstekleri olmasın. Beddua. |
Onnar | Onlar |
Onğmamış | Onmamış, adam olmamış, isteğine ulaşamamış. |
Onnuk (onnuk yıl) | Bol ürün alınan yıl. |
Orasbı | Bir bedel karşılığı sevişen kadın |
Ortakcı | Bir başkasına ait toprağı yarı yarıya ekip biçen. |
Osanmak (usanmak) | Bıkmak usanmak. |
Otobos | Otobüs |
Osuruğundan nem kapan | Yerli yersiz alınganlı gösteren. |
Otura gitmek | Kızın evlenmek amacıyla , oğlan evine gelmesi. |
Oturak | Sandalye, iskemle. |
Oturaklı | Sözü dinlenen. |
Oturup aşağı gitmek | Oturduğu yerden kalkmamak. |
Oyuncu | ikiyüzlü, düzenbaz. |
Oyulgama( Uygama) | 1-Seyrek dikiş. 2- boşuna. |
Oyma | Duvar ve dolaplardaki küçük boşluklar. |
Okuntu | Davetiye. |
Ödü sıtmak(ödü patlamak) | Çok korkmak. |
Öğeç | İki yaşındaki erkek koyun. |
Öğendire (Üvendire) | Ucu embelli uzun sırık. Çift sürerken öküzlerin yürümesi için kullanılır. |
Öğle yili | Lodos |
Öğüç | Önce |
Öğün | 1-Vakit, yemek vakti. 2-Öğünmek. |
Öğüncek | Kendini beğenmiş. |
Öğür | Aynı yaşta olanlar. |
Öğürmek | Kusarken ses çıkarmak. |
Öksüz doyuran | 1-Yiyecek içecek aletlerinin büyük olanı. 2-Büyük salkımları olan üzüm. |
Öküzün uyuduğu tav | Yatsıdan sonra, gece yarısına doğr |
Ö lö | Hayret ifadesi. |
Ölet | Toplu ölüm. |
Öle yazmak | Ölüm tehlikesi atlatmak. |
Ölmüş eşek kurttan korkmaz | Kaybedecek bir şeyi kalmamak. |
Ölünün körü | Tersleme sözü. |
Ölez | Güçsüz bitkin. |
Ölü | 1-Ceset 2-Dağlarda büyük ağaçların kendiliğinden yıkılıp, kuruması. |
Ön | 1-Esas yüz. 2-Gözetleme. |
Öncek (önlük) | İş yaparken kadınların önlerine bağladıkları örtü. |
Öndüğün | Dünden önceki gün. |
Öndünç | Ödünç. |
Öneği | İnatçı. bildiğinden şaşmayan. |
Önğme (önme) | Gözetleme |
Öngücü | Nasıl olsa. |
Önüç | Önce |
Örk | At ve eşeklerin bağlandığı zincir. |
Ören | Viran yıkıntı. |
Örme | Yünden örülmüş kalpak. |
Örülmek | Sarılmak, abanmak. |
Örtme | 1-Evlerin dışında bir yanı açık çok amaçlı kullanılan barınak. 2-gölgelik . |
Örü | Davar sürülerinin gece yayılmaya , otlatmaya çıkarılması. |
Örzülemek | Özlemek. |
Öskü | Ucu yanar odun. |
Össaat | Aniden, birden, hemen. |
Öte beri | yiyecek içecek, giyim kuşam. |
Öteğin | Öteki gün. |
Ötlek | Korkak |
Öte yüz | Arka yüz. |
Ötürek | İshal |
Ötürek boncuğu | Külte dikmekte kullanılan çok küçük renkli boncuk. |
Övendire | Ucu çivili uzun değnek. |
Övcelemek (Öğcelemek) | Elle sıkarak ufalamak. |
Övtüklemek (Eftiklemek) | Birini beklerken , gözetlerken oyalanmak. |
Öykelenmek | Öfkelenmek, kızmak. |
Öymek | Sızmak, içine işlemek, lekelemek. |
Öyüntü | Nem |
Öyne | Öyle |
Özden | Gerçekten, yürekten, saümimi. |
Özeği üzülmek | Gücü kuvveti kalmamak. |
Özek | Boğaz. |
Örüye kaldırmak | Koyun ve keçi sürülerini gece otlatmaya çıkartmak. |
Ötürme(Ötürük) | İshal. |
Pabıç | Pabuç, ayakkabı. |
Paça | 1-Pantolon paçası. 2-Keçi koyun ayaklarından yapılan çorba. |
Padişahın sol daşşağı | Önemli kişi. (Alaylı söyleme. ) |
Pafkırmak | Çakal, tilki uluması. |
Pahıl | Cimri |
Pali | Köpek eniği, köpek yavrusunun üç-beş aylık olanı. |
Palan | İlkel basit eğer. |
Palas pandıras | Apar topar, acele ile. |
Palaz | Uçmaya hazır keklik yavrusu. |
Pardı | Tavan, tavandaki yassı ağaçlar. |
Pare | Parça |
Pambıklamak | Küflenmek |
Part | Koyun keçi derisi, post. |
Partal | Eski |
Pas | Demir ve metallerin üzerinde oluşan kir tabakası. |
Pasaf atmak | yalan söylemek. |
Pasaklı | Kirli, pis, bakımsız. |
Pataklamak | Silkeleyerek dövme. |
Papara | Soğan, domates, kavurma sulu şekilde pişirilir. Kuru ekmeğin üzerine dökülür. Tirit. |
Pandul | Semerin yardımcı kolanı. |
Pederus | İbadet etmeyen , dini kurallara uymayan. |
Pelit | Meşe ağacının meyvesi. |
Pelit çanağı | Meşe meyvesinin içinden çıktığı kabuğu. |
Penez | Gümüş Osmanlı parası, sahte altın. |
Perem perem | Darmadağınık. |
Peşkir(peşgir, pişğir) | Havlu |
Peydahlamak | Başkalarından alarak, toparlamak. |
Pılıpırtı | İşe yaramaz eşyalar, elbiseler. |
Pırlak | Topaç |
Pırradak | Aniden uçmak. |
Pişirğeç | Saçtaki yufka ekmekleri çevirmek için ağaçtan yapılmış yassı araç. |
Pilav dökmek | Düğünlerde yemek vermek. |
Ponçak | Hayvanların boynuna takılan püskül. |
Pontul | Pantolon |
Posdu deldirmek | Silahla vurulmak. |
Poşu | Kadın ve erkeklerin soğuktan korunmak için başlarına doladıkları özel kalın kumaş. |
Potin | Bot, boyunlu ayakkabı, postal. |
Pörsümek | Buruşmak , eskimek. |
Pörtlemek | Ağaçların çiçeklerinin tomurcuk hali. |
Pufurmak | 1-Şişirmek. 2-Şidetli kar fırtınası. |
Pusdurmak | Sindirmek, korkutmak. |
Puşt | Erkeklerin zevkine hizmet eden genç. Eş cinsel. |
Puşta | Bağ sıralarının aralarındaki bölmeler. |
Punduna getirmek | Fırsat kollamak. |
Purç (pürç) | Taze sürgünlü meşe dalı. |
Pür | Ardıç, ladin, çam, sedir ağaçlarının yeni kesilmiş dalları. |
Pürçük | Şalğa, pancar yaprağının tazesi. |
Püren | 1-Bir çeşit ardıç ağacı. 2-Dalları süpürge yapılan çiçekli bitki. |
Pürtük | Çok az miktarda arı oğlu. |
Püs | Erik , kayısı, kiraz, vişne ağaçlarının gövdelerinde oluşan yapışkan madde. |
Püsürüklü | Beceriksiz, elinden iş gelmeyen. |
Rafık (ırafık) | Arkadaş, refik. |
Racon | 1-Yol, yöntem, usul. 2-Fiyaka satmak, çalım satmak. |
Razdene | Dere otu. |
Rampas (Ramas) | Kağnı yapılırken iki yana konan ağaçlar. |
Rutubet | Nem |
Rüsüm (üsün) | Gelenek |
Reçber | Çiftçi. |
Rezil rüsfa | Rezil olmak, maskara. |
Saban kondurmak | Çift sürme aracı olan sabanı yapmak, kurmak. |
Saban | İlkel çift sürme aracı |
Sabın | Sabun |
Sabatsız (subutsuz) | Tutarsız, başladığı işi bitiremeyen, güvenilmeyen. |
Sabi | Çocuk |
Sabi sübyan | Küçük çocuk. |
Sac | Üzerinde yufka ekmek pişirilen konkav kalın saç. |
Saç arası | Kaymak ve hamur ile yapılan bir tür tatlı. |
Sadalamak | Ne dediğini bilmeme, abuk sabuk konuşma. |
Sadana | Ahmak |
Saftirik | Çok saf, kolay kandırılan. |
Safsata | Yalan, dolan. |
Satlıcan | Hastalık |
Safa | sefa |
Sadeyağ | Tere yağı. |
Sadalamak | Bilinçsiz konuşmak. |
Sadır | Sığır pisliği, dışkısı. |
Sağmal | Süt veren koyun, keçi. |
Sağır ay | 15 Temmuz-15 Ağustos arasındaki dönem. |
Sahan (sahın) | Tabak, metal yemek tabağı. |
Sahtiyan | İşlenmiş , kullanıma hazır deri. |
Sahanlık | Merdiven arasındaki duraklama yeri. |
Sahınlık | Mutfaktaki kap kacağın konulduğu raf. |
Sakametli (sahavetli) | İyilik sever , eli açık. |
Sakar | 1-Aksi insan. 2-Hayvanların alnındaki beyaz renkler. |
Sakırga | Kene |
Sakagı(Sakavu) | Eşeklerin ağız hastalığı. |
Sekili | Ayağında alası olan hayvan. |
Salgara-ya (salgaramaya) | Rastgele, boşuna, gelişi güzel. |
Salancık | Salıncak. |
Salma | 1- Köylerde muhtarların hane başına koy aldıkları para. 2-Üzüm asmalarının iki yıllık dalları. |
Samırdamak | Sayıklamak. |
Samıt | 1-Konuşamayan, tat. 2-Salak, geri zekalı. |
Sap | 1-Demet durumundaki biçilmiş ekinler. 2-Tutacak yer. |
Sapa | Yol üstü olmayan yerleir. |
Sapan | Y harfi biçiminde çatal bir ağacın iki ucuna bağlanan 1 cm enindeki lastiğinn uçlarını da 2-4 cm boyutlu sahtiyan-deri-iki ucunu delerek bağlanıp, bu derinin içine konulan çakıl taşının atılmasını sağlayan ayğıt.Buna lastik sapan denir. Kıl ipin örülmesi ile yapılan sapana sallama sapan denir. |
Kıl ipin örülmesi ile yapılan sapana sallama sapan denir | xx |
Saplık | Sap, kazma, kürek vb. aletlere takılan ağaç sap. |
Sarıca arı | Yabani arı. |
Sarınç | İçinde su bulunan merdivenli su kuyusu. |
Sası | Tadı yavan olan. |
Savak | 1-Ters , aksi. 2- Su arklarındaki fazla suyun sağa sola dağıtıldığı yerler. |
Savmak | İstenmeyen kişileri göndermek. |
Savsaklamak | Oyalamak |
Say | Geniş, yassı taş, duvak. |
Sayacak | Sac ayağı. Üç bacaklı altına ateş yakılarak, üstünde yemek pişirilen araç. |
Saye (sayende) | Gölge, gölgende, gölgesinde vb. |
Seğirt | Koş |
Seğirtmek(siyirtmek, seyirtme) | Koşmak |
Sehim (seyim) | Hisse (hıssa), pay. |
Seki | 1-Yerden yüksek düz yer. 2-Tarlalarda teras. |
Sekilemek | Teraslamak. |
Sekmece | Tek ayak üstünde sekerek oynan oyun. |
Sele | Geniş ağızlı, kulpsuz, yayvan söğüt dalallarından örülmüş sepet. |
Sele bülücü | 1-Son güz aylarında çıkan civciv. 2-kimsesiz bakıma muhtaç çocuk. |
Seme | Şaşkın, aklı kıt. |
Semer | Yük hayvanlarının sırtlığı. |
Sehil | Az sonra. |
Sehilden | Sonradan. |
Selen | Ses |
Selen | İnce uzun boylu (dalan). Yaylanarak yürüyen . Korkak yüreksiz. |
Senit | Üzerinde yufka ekmek yapmaya yarayan düz tahta. |
Sepgen | Fırtına ile yağan karlı yağmur. |
Sergi | Üzümlerin kurutulmaya başlanması. |
Sergilik | Bağlarda üzümlerein kuruması için serildiği yerler. |
Seten seyrek | Arasıra, serek olarak. |
Seyirtmek | Koşmak |
Seyis | 1-Bir yaşından büyük burulmuş erkek keçi. 2-At bakıcısı. |
Sıçan | Fare |
Sıçırtma | Yaramazlık yapan çocuklara söylenen argo söz. |
Sıd (ödü sıdmak) | Çok korkmak. |
Sıdırmak | 1-İç veya kuyruk yağlarının erikilerek don yağı elde etme. 2-Soğan vb. üzerine yumurta kırarak pişirme. 3-İçi sıvı dolu bir şeyi patlatmak. |
Sığır | Büyükbaş hayvanlardan öküz, inek ve manda cinsi. |
Sığırtmaç | Sığır çobanı. |
Sıkılık | İşlerin üst üste gelmesi, yoğunluk. |
Sıkma | Dürüm |
Sılkalamak | Sallamak. Döğer gibi yapmak. Ağaçtan meyve düşürmek için ağacı sallamak. |
Sınaklı (sınaklı yer) | Şeytanların, cinlerin geceleri insanlara göründükleri varsayılan yer. |
Sındı | Makas. |
Sınık | Kırılan yere bağlanan yassı ağaç kabuğu. |
Sıraca | Dert, hastalık, illet. |
Sıraca-lı | Vücudun çeşitli yerlerinde çıkan çok geç iyi olan çıbanlar. |
Sırkat | Sayımdan kaçırılan hayvan. |
Sıpıtma (zıbıtma) | Aklını kaçırma. |
Sırça | İçi sırlı toprak kap. |
Sırt | Ense, çamaşır. |
Sırtbaş | Giyecekler |
Sırkatlı | Sayıma girmeyen zayıf koyun, keçi. |
Sırık | Uzun ağaç dalı. |
Sırım | Gönden ince uzun kesilmiş parça. Kalbur yapımında, çarık bağı olarak kullanılırdı. |
Sırtarma | Karşı gelme. |
Sırıncamak | Açlıktan iyice bitkinleşmek. |
Sırol | Ortada kayıp olmak, ölmek. |
Sıtlık | Islık. |
Sırıncamak | Direnmek, didişmek. |
Sıdırmak | Yumurtayı pişirmek için kırmak |
Sırsil | Açıkla Sır olmasın |
Sıtkı sıyrılmak | Nefret etmet, umudu kesmek. |
Sıvat (suvat) | Çeşme, su içilen yer. |
Siftinmek (siftinlenme) | Sıkıntıdan kıvranmak. Miskin miskin kaşınma, kıpırdanıp durma. |
Sigge (sikke) | Hayvanların otlanması için vere çakılarak bağlandıkları demir kazık. |
Siğmek | Çalı diplerine küçük aptestini yapmak. |
Siğnenmeç (sinlenmeç) | Saklanbaç oyunu. |
Siğnenmek | Saklanmak. |
Sihil | Sahil. Sıcak, çukur vadiler için söylenir. |
Silbiç (sübek, sibek) | Beşikteki çocuğun çişini yaptığı toprak kap. |
Sikiciye kalmak | Malının damada kalması. |
Sildiripgeçmek | Umursamadan-tanımadan yanından geçip gitmek. |
Singil | 1-Burun akıntısı. 2-Uyuşuk-uyuşukluk. |
Sini | Bakır, tahta, ekin saplarından örülmüş büyük tepsi. |
Sinmek (sinlenmek) | Saklanmak |
Sinkaf | Küfür |
Sinsile | Soy, sop, sülale. |
Sinsi | Kurnaz |
Sitil | Küçük saplı bakır kap. |
Sirkan (sirken) | Yabani ıspanak. |
Sirke | Üzüm curbasından yapılan sirke. Bit yumurtası. |
Sirne (sine) | Semerin çatmalarına yük sarmak için takılan urgan. |
Sitil | Bakır helkenin karnı biraz daraltılmış küçük olanı. |
Sivtiklemek | Oyalanmak |
Sivişmek | Fark ettirmeden kayıp olmak. |
Siymek(Singin,siygin) | Tekelerin cinsel isteklerini belirten sert kokulu sıvı madde. |
Singil | Amaçsız bazen de hilakar şekilde gezelemek.Ortadan kaybolmak. |
Sidik yarıştırmak | Gücü olmadığı halde inat edip karşısındakiyle yarışmak. |
Siy | Etek, paça. |
Siymek | Sıvı bırakmak. |
Siyek | 1-Hayvanların sidik kokularından çiftleşme iseklerini anlamaları.2-Sidik yolu. |
Siyis | Seyis. |
Sofa | Evlerde odalara açılan salon. |
Sofu | Aşırı tutucu. |
Sofraltı | Sofra bezi. |
Sofulanmak | Bilmediği halde gösteriş olsun diye yapan.Yaptığı ile söylediği tutmayan, sözde dindar. |
Sofu | Bağnaz, yobaz. |
Sovan | Soğan. |
Soğna | Sonra |
Sokranmak (sokurdanmak) | Söylenmek , lafı ağzında gevelem |
Sokullu | Pulluk çeşidi. |
Somun | Fırın ekmeği. |
Sormak (sor) | Emmek, somurmak. |
Soruk koymak | İlan etmek. |
Sorguç | Köknar ağaçlarının salgıladığı birtür reçine . |
Sorgu sual etmek | Hal hatır sormak. |
Soruşma | Suyunu çekmeye başlamak. |
Soyka | Ölünün geride bıraktığı giyecek. |
Söbü | Oval |
Söbü kafalı | Beşiğe belenmeyen çocuklarda görülen geriye doğru uzun kafa yapısına sahip olan. |
Söğkenmek | Yamaca yayılmak. |
Söğmek | Küfür etmek. |
Sögürmek | Ateşte kızartılan patlıcan vb. yiyeceklerin kabuğunu soyarak yenmesi. |
Sökel | Uzun süren, iyi olma olasılığı az olan, bulaşıcı hastalıklar. |
Sömeşik | Hastalıklı, dermansız. |
Sıkım | Yufka ekmeğe katık katarak sıkma, dürüm. |
Söve | Kapıların yanlarındaki ağaç dikmeler. |
Sökük | 1-Giysinin dikişten sökülmüş kısmı. 2-İffetsiz, kötü yola düşmüş kadın. |
Sökün etmek | Bir yana doğru akın etmek. |
Sömek | İp yumağı. |
Söve | Kapının iki yanına dikilen direk. |
Söykenmek | Yaslanmak |
Subutsuz | Tutarsız |
Su kabağı | İçerisi boşaltılarak su doldurulan bir kabak çeşidi. |
Sumsuk, susmak | Yumruk |
Sultan navruz | 21 Mart yenigün. Gece –gündüz eşitlenir. |
Sundurma | Evlerin önündeki alçak dam. |
Suratı sirke satmak | Asık suratlı olmak. |
Susa | Düzgün, bakımlı yol. Asfalt yol. |
Susak | Tavuk , keklik gibi kuşların su içtikleri kap . Dağlardaki sarnıçlardan su içmek için ağaçtan oyulmuş su kabı. |
Susam | Zambak çiçeği. |
Suvad | Su başı. |
Subasar | Sulanır bahçe. |
Suyun övmesi | İyice sulamak. |
Su yörümek | 1-İlkbaharda bitkilerin canlanması. 2-Çocukların ergenlik dönemine girme durumu. |
Sübek | Bebek idrarlığı. |
Sükkam | Nezle-Dumaa |
Sülahi | Sürahi |
Sülük | 1-kan emici, suda yaşayan bir tür canlı. 2-Fasulyelerin çiçekten yeni çıkmış hali. |
Sümeeye-sümeyine-sümesiye | Bilmeden , anlamadan, rastgele. |
Sümsük (Sumsak) | Karın boşkuğuna vurulan yumruk. |
Sündük-sümtük | Başkalarından bir şey yiyebilmek için fırsat kollayan ve ilk fırsatta sofrasına oturan kişi, yalaka, yallı. |
Sünepe | Uyuşuk, beceriksiz. |
Sünmek | Uzanmak, kovalamak, varmak. |
Sürek avı | Topluca iz sürerek yapılan av. |
Sürtük | İffetsiz kadın. |
Süsmek | Boynuzlu hayvanların kafa vurması. Tos vurması. |
Süskün | Başı, boynu. |
Sütleğen (sütlük) | Zehirli beyaz sütü olan bir bitki. |
Sütlü | Sütle pişirilen aş. |
Sütsüz | Kötü, sözüne güvenilmez. |
Süreke | Yeni sürülmüş tarla. |
Süt çöplemek | Ödünç alınan sütlerin ödeme işi. |
Süt üyütmek | Sütü yoğurt yapmak için mayalandırma. |
Süvarilik | Pantalonun çabuk eskiyen diz ve arkasına yamanan yamalık. |
Süymek | Tomurcukların uzamaya başlaması. |
Süzelmek | Normal duruşundan farklı, edalı dikilmek. |
Sümsük | Yapışkan, yalaka. |
Süt beyaz | Bembeyaz. |
Şafağı atmak | Sinirlenmek |
Şahan | Şahin |
Şak | Bütünün parçası. |
Şakıtmak | Becermek, iyi iş yapmak. |
Şaklamak | İkiye ayırmak. |
Şal | Kadınların ikinci baş örtüsü. |
Şalğa | Şalgam |
Şalak | Olmamış karpuz. |
Şalgaşı | Şalğam yemeği. |
Şişkin | Azgın. |
Şişkin canını ye | Başına bela gelsin. |
Şalvar | Geniş bir tür kadın veya erkek pantalonu. |
Şaplak | Tokat |
Şalga | Şalgam. |
Şapşak | Ağaçtanoyulmuş su ime kabı. Susak. |
Şart etmek | Yemin etmek. |
Şaşalamak | Ne yapacağını bilmemek. |
Şaşgın | Zihinsel özürlü. |
Şarpadan (şappadak) | Hızla, sesli kapı kapamak. |
Şarlak | Küçük çağlayan. |
Şaştım aşı | Acele ile yapılan yemek. |
Şavk | Işık |
Şebit | Yufka ekmek |
Şeddeleme | Abartma |
Şeddet gibi | Hızlı, çabuk, hareketli. |
Şeher | Şehir |
Şekerpare | Bir kayısı türü. |
Şelek 1-Boynuzunun biri olmayan keçi, koyun | 2-Şaşı |
Şelek bakışlı | Şaşı bakışlı. |
Şennik | Eğlence. |
Şer | Kötülük, bela. |
Şerbetli | Kötülüklere karşı korunduğu söylenen. |
Şer-i bela (şerbela) | Zorlayarak, zoraki, zorla. |
Şerevle (şerefle) | Biçilmiş ekin destesi. |
Şerif | Şerife. |
Şeytan tüylü olmak | Şanslı olmak. |
Şıra | Üzüm suyu. |
Şırahane (Şırahna); | Pekmez yapmak için üzümlerin ezilip, suyunun çıkarıldığı yer |
Şırlan yağı | Susam yağı. |
Şırıldamak | Suyun akarken çıkardığı ses. |
Şıpdüşen | Kapı açıp kapama düzeneği. |
Şibleme | 1-Bir çeşit bazlama.2-Topalak etinden yapılan köfte. |
Şinanay | İdare lambası, kandil. |
Şindi | Şimdi |
Şinik | Tahıl ölçeği. |
Şipiredek düşmek; | Çabuk hareket etmek |
Şipidik | Terlik |
Şirnemek | Şımarmak. |
Şişek | İlk kez doğuracak koyun yavrusu. |
Şişğin | Şımarık |
Şişip kalmak | Ölmek |
Şivşitlemek | Yönetmek, kışkırtmak, doldurmak. |
Şivvlilik | Kandil ve bayramlarda çocukların topladığı çerez. |
Şorda-şora | Biraz uzagı tarif etme. |
Şuncacık | Bu kadarcık, azıcık. |
Şuncağız şey | Bu kadarcık şey. |
Tabbış | Beceriksiz |
Tafra | Öfke, sinir. |
Tahıl | Buğday arpa. |
Tahra | Dalları kesmeye yarayan ucu kıvrık satır. |
Tahta | Sebze bahçelerinde küçük bölümlerin her birine verilen ad. |
Takge | Başa giyilen bir tür örgü başlık. |
Takılaşma | Ayak üstü konuşma. |
Takılavık | 1-Bir yaşındaki erkek keklik. 2-Su değirmenlerinde taşın dönmesi ile titreşen ve haznedeki buğdayın akışını ayarlayan tahta kol. |
Takat | Güç derman. |
Tabla | 1-Tabla2-Tef |
Tam takır guru bakır | Hiçbir şey kalmamak. |
Tapırdamak | Bitirilmesi gereken bir iş için koşuşturma. |
Tapırdı | Arkadan gelen ayak sesi. |
Tapır | Arka-köpek tapırıma düştü. |
Tapırına düşmek | Kovalamak |
Tapışlamak | Bir şeyin üstüne eli açık şekilde , yavaşça vurmak. |
Tapıt | Tabut |
Tarhana | Ayran ve yarmadan yapılan bir tür yiyecek. |
Tana | Dana |
Tanlamak | Alay etmek dalga geçmek, ayıplamak. |
Tandır | Ekmek vs.pişirilen yer. |
Tangır- tıngır- tungur | Teneke, davul sesi. |
Tavsamak | Orta derecede toprağın nemi. |
Taşağrı | Taşlık yer. |
Tat | Dilsiz, konuşamayan. |
Tava gelmek | Yumuşamak |
Tavsur Fotoğraf | |
Tavuk garası | Gece körlüğü hastalığı. |
Tavuk götü | El üzerinde ve vücudun çeşitli yerlerinde çıkan siğil. |
Tay geldi | Kocası öldükten veya boşandıktan sonra kocaya giden kadınların eski kocasından çocukları. |
Tellemek | Bakmak , izlemek, seyretmek. |
Tebelleş olmak | Israrla yapmak. Ayrılmamak, peşini bırakmamak. |
Teberik | Armağan, hediye, hatıra. |
Tebdili kıyafet | Değişik kıyafet giymek. |
Tebdili mekan | Yer değiştirme. |
Tebdili şaşmak | Yaşam düzeni bozulmak. |
Tefek (Tevek) | Asma yaprağı. |
Tehlemek | Bir tehlikeye karşı korumak. |
Tehne | Tenha |
Teke | Keçinin erkeği. |
Tekesek | Dişi keçinin tekeyi istemesi. |
Tekesetmek | Tekenin değişik sesler çıkararak dişi keçiyi çiftleşmeye hazırlaması. |
Tekindurmak | Uslu durmak. |
Tekne kazıntısı | En son doğan çocuk. |
Telef olmak | Yok olmak-ziyan olmak. |
Telesimek | İyice yorulmak. |
Teletura | Tiyatro |
Tellik | Başlık, takke. (Kadınların giydiklerinde paralar dizili olur. ) |
Telis | Kaba dokunmuş çuval. |
Temerut | Tembel, söz dinlemez, işe yaramak istemeyen. |
Tembirlek | Yuvarlak, teker gibi. |
Temreği(Termiye) | Bir çeşit deri hastalığı.Mantar hastalığına denir. |
Tencerede pişirip kapağında yemek | Az şeye razı olmak. |
Tenhe | Gözlerden ırak, ıssız, kimsenin olmadığı yer. |
Tentene | Dantela |
Tegerlek | Yuvarlak |
Tengerlemek | Yuvarlamak |
Tepsermek | Yaş şeyler için kurur gibi olması-yarı kuru, yarı yaş. |
Teres | Kötü huylu. |
Terezi | Terazi. |
Terki | Binek hayvanının eğrinin arka kısmı. |
Terek | Raf |
Ters | Gübre |
Tesbik | Tesbih |
Tetir | Yaş ceviz kabuğu lekesi. |
Tevek | Üzüm yaprağının tazesi-Asma yaprağı. |
Tevellüt | Doğum tarihi. |
Teğelleyip gitme | Gittiği yeri söylemeden ayrılıp gitme. |
Teyğin | Taze sürgün, filiz. |
Teyin (tiyin) | Sincap |
Tez | Çabuk |
Tezkere (tezgene, sedye) | İki saplı yük ve eşya taşımaya yarayan ağaçtan yapılmış dzenek. |
Tez elden | Çabuk |
Tezek | Yakacak olarak kullanılan büyükbaş hayvan dışkısı. |
Tezikmek | İzini kayıp ettirmek. |
Tezkire | Askerliğin bitişi. |
Tığ | Yün örğü yapmada kullanılan mil şeklindeki araç. |
Tığ gibi | Kusursuz, ince uzun, aynı düzgünlükte olma. |
Tığ teber, şahı merdan | Hiçbir şeyi kalmamak-olmamak. |
Tıksırmak | Öksürmek, aksırmak. |
Tık yok | Duygusuzlaşma, hayır kalmamış. |
Tısmak | Korkup sinmek. |
Tımar | Büyükbaş hayvanların bakımı. |
Tımlı | Sapı kırılmış cep bıçağı. |
Tınas (tınaz) | Savrulmaya hazırlanmış malama yığını. |
Tıngırtı | Teneke veya metallerin çıkardıkları hafif ses. |
Tıngır | Teneke |
Tıngırdatmak | Alay etmek. |
Tıntava | Demirden yapılmış kızartma tavası. |
Tırıs | Rahvan atın biraz hızlı gidişi. |
Tığteber | Yoksul, boş. |
Tızıkmak | Kaçmak |
Til dolap | Yiyeceklerin bozulmaması için, saklandığı dolap. |
Timin | Az önce, demin. |
Tingedek düşmek | Korkudan irkilmek, ürkmek. |
Tingidi | Eşek yürüyüşü. |
Tingoz | Alıngan |
Tirit | Tandır ekmeği ve et suyu ile yapılan bir Konya yemeği. |
Tirki | Bakırdan yapılmış derince kap, karavana, tepsi. |
Tiyreki | Tiryaki |
Tosbağa | Kablumbağa |
Tokalak (tombul) | Üzüm çubuğu dallarında geç eren küçük küçük üzüm salkımları. |
Toklu | Bir-iki yaşındaki erkek koyun. |
Tokuç (tokurcak) | Ağaçtan yapılan, çamaşır yıkamada kullanılan saplı araç. |
Tol | Derme çatma özensiz yapılan yayla evi. |
Tomana | Ayı yavrusu. |
Tombak | Yuvarlak |
Tombazlak kılmak | Takla atmak. |
Tomata | Domates |
Tomafil | Kamyon |
Tongaya düşmek | Tuzağa düşmek. |
Top | Yünden dokunan şalvarlık, habalık kaba kumaş. |
Toparlak | Yuvarlak |
Topalak | Et ve ince bulgurdan yapılan sulu köfte yemeği. |
Topla pişirmek | Patates gibi yumru sebzelerin parçalanmadan pişirilmesi. |
Topuk | Çiğdemlerin yenen kısımları. |
Topuk düğesi | Üç yaşında dişi dana. |
Toprak dam | Damları toprakla örtülü köy evleri. |
Tor-torlak | Acemi, eğitimsiz, tecrübesiz. |
Tor | Acemi, torlak. |
Torba | Kese, küçük bez çuval. |
Toraman | Tombul iri yapılı. |
Toru –doru | Çam, ladin, katran, ardıç ağaçlarının genç fidanları. |
Tosun | Burulmuş erkek dana. |
Tozluk | Dolak. Ayağa sarılan ayakkabıyı tozdan koruyan paçacık. |
Tozutma | Toz çıkartma. |
Töh | Tüh, yazık, eyvah. |
Tök | Dik, anlaşılmaz insan. |
Tömbeki | Ağaçtan yapılan tabanca.Ağaçtan yapılan tütün içmeye yarayan ağızlık. Tütün. |
Tömbüldemek | Çok zayıflamak, ihtiyarlamak, hareketlerini kontrol edemeyecek kadar düşkünleşmek. |
Tuncumak | Kapalı kalan hayvanların koşma, hoplama isteği. |
Tura | Madeni paranın resimli yüzü. İp uğran tomarı. |
Turfan | Yoğurdu çalkalayıp ayran, yağ yapmaya yarayan toprak kap. |
Tuluk | İçerisine sıvı maddeler konulabilen tabaklanmış, işlenmiş torba şeklinde küçükbaş hayvan derisi. |
Tuluk | Yayıklarda yayılan ayranların yayladan köye taşımak için işlenmiş keçi derisinden ağaç. |
Tufran,turfan | Sallayarak yoğurt yaymak için topraktan yapılan delikli kap. |
Tutak-tutağı | Tutar yer, daimi iş, meslek. |
Tuvalet | Hela |
Tuzla | Düz taşların üzerine tuz dökülerek hayvanların tuzlandığı yer. |
Tuzlu kara | Islatılarak şişirilmiş nohudun, tuzlanarak sacda pişirilmesi. |
Tükya | Güzel kokulu bir kır çiçeği. |
Tülek | Yavru tüyünü değiştirmiş kuş, keklik yavrusu. |
Türüm türüm | Güzel kokma. |
Tünek | Kümes. |
Tütmek | 1-Kokmak 2-Duman çıkmak. |
Tütü | Koku |
Türkü çığırmak | Türkü söylemek. |
Türkü çekmek | Türkü söylemek. |
Ucca | Yavaşça |
Ucutmak | Ocutmak |
Uçkur | Donlara takılan lastik veya ip. |
Ud yeri | Edep yeri, cinsel organların bulunduğu yer. |
Udlanmak | Utanmak. |
Uğunmak | Ani acılar karşısında bayılmak, sarsılmak. |
Uğra | Hamurun yapışmaması için kullanılan kepekli un. |
Uğramak | Varmak, yol uğratmak. |
Uğru | Düşman |
Uğrun | Gizli olaraktan. |
Uğurlar olsun | Konukları yolcu ederken güle güle, yolun açık olsun anlamında kullanılan esenleme sözü. |
Uğur ola | Uğur getire. |
Ulaf | Yulaf |
Ulama | 1-Ekleme 2-Bir tür ot, at kuyruğu otu. |
Ulan | Değişik vurgulamalarla, çeşitli anlamlarda hitap sözü. |
Ulgamaya | Gelişigüzel, düşünmeden, rastgele. |
Uluk | Çok pis, çürümüş, pasaklı. |
Umma | Davet bekleme, imrenme. |
Umma olmak | Beklentisinin yerine gelmemesine üzülmek. |
iüsü Havahi gib | Umut kapısıİsteklerin gerçekleşeceğine inanılan yer. |
Ununu eleyip eleğini asmak | Dünya işlerinden vazgeçmek. |
Un ufak etmek | İyice ezip parçalara ayırmak. |
Urba | Elbise |
Urup; | Hacim ölcüsü havayi gibi |
Uğran | Yük hayvanlarına yükleri sarmak için kullanılan kalın ip, halat. |
Ulaşmak | Yetişmek, varmakı |
Uğunmak | Acı içinde kıvranmak. |
Ulgama(Uzgama) | Ölçüsüz, hesapsız, plansız, gelişi güzel iş yapmak. 2657. Uz Sinsi, kurnaz. |
Usdurup | Bir yöntem. |
Uşgur çözmek (uçkur çözmek) | Cinsel ilişkide bulunmak. |
Uyduruk | Uydurma, baştan savma, özensiz. |
Uylamak | Çatmak, musallat olmak. Bir kızın zorla veya gönüllü ırzına geçmek. Kurdun sürüye saldırması. |
Uyuşmak | Anlaşmak, denk gelmek. |
Uzun eşek | Bir tür çocuk oyunu. |
Uz | Sinsi, kurnaz. |
Üç etek | Üç parçalı kadın giysisi. |
Üğmek | Ağzına kadar doldurmak. |
Üğütmek | 1-Çok yemek. 2-Tahıları un yapmak. |
Üflemek | Nefes vermek. |
Ülen | Ulan |
Ülübü | Taze fasulye. |
Üleşme | Paylaşma |
Ülü-ü | Hayret sözü. |
Ülük | İbriğin su akan emziği. |
Ülüya | Değilmi anlamında. |
Ümük | Gırtlak. |
Ümüğünü sıkmak | Sık boğaz etmek, çok sıkıştırmak. |
Ümüklü | Ağzına kadar dolu. |
Ünlemek | Seslenmek |
Ürmek | 1-Köpek havlaması. 2-Yaygara yapmak. |
Üretme | 1-Bir konuyu tekrarlayıp durma. 2-Maya |
Ürkütmek | 1-Hayvanları koşturmak. 2-Hayvanları korkutup zıplatmak. |
Ürüsüm | Bir çeşit vergi. |
Ürüsva olmak | Rezil olmak. |
Ürya | Rüya, düş |
Ütelemek | Yanan ateşte hafifce yakmak. |
Ütlemek | Ayıklamak, seçmek. |
Ütme | 1-Yarı olgun nohut ve buğday başaklarının ateşte ütülmesi. 2-Oyunda kazanma. |
Ütmelik | Olgunlaşmaya başlayan nohut ve buğday başakları. |
Üskes | Açıkca, kesinlikle. |
Üstün körü | Gelişi güzel, rastgele. |
Üstüne etmek | Çişini kaçırmak. |
Üşüşmek | Toplu olarak bir yere saldırmak. |
Üşenmek | Tembellik etmek. |
Üvendire | Çitçinin çift öküzlerini yönlendirmek için elindeki ucu embelli, arkası sabana yapışan toprağı temizlemek için yassı demirli uzun sopa. |
Üvez | Bir çeşit at sineği. |
Üveyik –öğeyik | Kumruya benzer av kuşu. |
Üyütmek | 1-Sütü mayalayarak yoğurt olması için bekletmek. 2-Uyutmak. |
Üzellik | Nazar değmesini önlediğine inanılan aynı adı taşıyan bir otun tohumu. Bu otun tohumları çeşitli şekillerde dizilerek evlere asılırsa nazar değmediğine inanılır. |
Üzlük | Saplı küçük topraktan yapılmış çömlek. Yoğurt , ayran, pekmez vb. sıvı maddeler taşımak için kullanılır. |
Üzeri yüklü | Hamile, gebe. |
Üzlük | Süt sağmak için kullanılan, ağzı geniş topra |
Vacur vucur | Karmakarışık |
Vadıl | Sarkık dudak. |
Vağıltı | Gürültü |
Vara yoğa karışmak | Kendini ilgilendirmeyen konulara girmek. |
Variyet | Zenginlik |
Vay lan vay | Şaşma hayret etme. |
Vele | Çok yumuşak deri, kumaş. |
Velhasıl | Sonunda, demek istediğim, sözün kısası. |
Velesbit | Bisiklet |
Veran | Viran. |
Vesile | Sebeb. |
Verip veriştirmek | Ağzına geleni söylemek. |
Vıcık vıcık | Çok sulu çamar. |
Vıcığını çıkarmak | Tamamen ezmek. |
Vıgıl vıgıl | Çok sayıda. |
Vıdı vıdı etmek | Durmadan söylenmek. |
Vıttırıvızzık | İşe yaramaz. |
Vızzık | Söğüt dalından yapılmış düdük. |
Vınlamak | Vın vın ses çıkarmak, uğultu. |
Vıyaklama | Sızlanma, inleme. |
Vili | Hayret ifadesi. |
Virane | Terk edilmiş ev , yer. |
Vurgun | Aşık |
Vurmak | Avlanmak, öldürmek, isabet ettirmek, dövmek.Hayvana yük vurmak, yüklemek. Sobaya odun vurmak. Ocağa yemek koymak. |
Vurulmak | 1-Yaralanmak. 2-Birine aşık olmak. |
Vızzıklama | Yakınıp durma. |
Yaba | Ağaçtan yapılmış harman savurma aracı |
Yaban | Kendisinden olmayan. |
Yafta | xx |
Yağcı | Yaranmak için yalakalık eden. |
Yağlı gara | Yağ ve ateş isinden oluşan, çıkmayan kir. |
Yağlık | 1-Mendil 2-Yumru kökleri olan bir tür ot. |
Yağır | 1-Başı kel, saçsız olan 2-Yük hayvanlarında semer vurma yarası.3-İyi olmayan yara. |
Yağrık | Üzerinde ot, odun kıyılan kütük. |
Yağrın | İnsanın sırtı, beli. |
Yakım | Bir olayla ilgili ağıt, türkü, mani söylemek, yakım yakmak. |
Yakım yakmak | Ağıt düzmek. |
Yakasız göynek | Kefen |
Yakmak | annesiz oğlak veya kuzuyu başka anneye alıştırma. |
Yal | Kedi köpek yiyeceği. |
Yalak | 1-Çukur 2-Yaranmaya çalışan, yalaka, ciddiyetsiz. |
Yalama | Aşınmış işe yaramaz hale gelmek. |
Yalamık (yalabık) | Damavuk, kişiliksiz. |
Yalmanmak (yanmak) | Çok susamak. |
Yalınayak | Laf getirip götüren, kişiliksiz insanlara denir. |
Yalınkat | Tek kat, fakir. |
Yaltak | Dakavukluk yapmayı seven, yalaka. |
Yamaç | 1-Meyilli arazi. 2-Karşı |
Yamalık | Yama yapmaya yarayan kumaş parçaları. |
Yamdınasıca | Çok acı çeksin anlamında bir ilenç sözü. |
Yamışmak | 1-Eğilmek 2-İsteksiz davranmak. |
Yamru yumru | Eğri büğrü. |
Yamuk | 1-Eğri 2-Dürüst olmayan insan. |
Yana gara (Yanıgara) | 1-Kabarcık, şarbon hastalığı. 2-İşe yaramaz. |
Yanar döner | Güvenilmez |
Yanmak | Sevdalanmak |
Yanaşık | Çoban yardımcısı. |
Yanal | Yüz, sima |
Yanlık (Yayık) | Yoğurdu yayarak ayran ve tereyağı elde edilen düzenek.Üç tane iki-üç metre uzunluğundaki sırığı uçlarından bağlayarak bir düzenek ayarlanır.Bu ağaçlara yayık sırığı denir.Ortaya büyük bir teke veya tosun derisinden tabaklanmış derinin boyun ve ön ayaklarının olduğu yerler dikilir.Arka ayaklarından ve kuyruk tarafından hazırlanan üç ağaç düzeneğine bağlanır.Yoğurt doldurulur.Biraz su ile inceltilir.Beşik denilen ağaçtan yapılmış araçla yanlığın içindeki yoğurt dövülür.Elde edilen tereyağı alınır.Ayrandan çökelek, keş yapılır.Kışın yenmek üzere yine keçi derilerine tuzlanarak basılır. |
Yansımla (Yansılama) | Alay etme, taklit etme. |
Yanıkara | Koyun keçi hastalığı. |
Yannık | Oğlak deresini işleyerek yapılmış, yoğurt, ayran taşımaya yarayan tulum. |
Yanpiri | Eğri |
Yanpiş | Yassı, yan yana. |
Yapağı | Koyun yünü. |
Yapma | Sığırların dışkılarını kalıplara dökerek yapılan yakacak, tezek. |
Yaprak | Kışın hayvanlara vermek için yazın yeşilken kesilip, samanlığa yığılan meşe ağacının dalları. |
Yar | 1-Sevgili , nişanlı, eş. 2-Uçurum |
Yargın | İnsanın arka kısmı. |
Yaraş | Yardımcı, hizmetçi. |
Yaradana sığınmak | Tüm gücünü toplamak. |
Yaralı parmağa işememek | Hiçbir yardımda bulunmamak. |
Yarma | 1-Ayırma, aralama.2-Buğdayınpişirilmeden değirmende çekilmesi. 3-Büyük odun parçası. |
Yarma aşı | Dibekte döğülmüş buğdayın ayran ile pişirilmesi. |
Yarılgan | Sellerin açtığı yarıklar. |
Yaren | Arkadaş |
Yarenlik | Dostça söyleşmek. |
Yarım ağız | İstemeden, isteksiz söylenen. |
Yarım yamalak | Eksikli olan, tam olmayan. |
Yarışık | Lafçı, laf taşıyan. |
Yaş | Kötü.(Bu iş yaş) |
Yarenlik | Sohbet.Şaka. |
Yas dutmak | Üzüntü ile ağıt yakmak. |
Yassı | İncelmek, kağıt gibi olmak, ensiz. |
Yaşmak | Sadece yüzü açıkta bırakan tülbent, baş örtüsü. |
Yat (yad) | yabancı , el. |
Yatağan | 1-Çok sevişen kadın. 2-Sabana gitmeyen (yatıveren) öküz. 3-Ucu eğri bıçak. |
Yatak | 1-Davar sürüsünün yatığı yer. 2-Döşek |
Yat geberlik | Kış gecelerinde gece yenen yemek. |
Yavan | 1-Yağsız 2-Tatsız, tuzsuz. 3-Uygunsuz sözler eden ve bundan hoşlanan kişi. |
Yavşak | 1- Bit yavrusu. 2-Yapışkan kişi. |
Yavşan (acı yavşan) | Çeşitli ilaçlarda kullanılan bir tür ot. |
Yavsı | 1-Kenenin küçüğü. 2-Ağaçlara yapılan bir tür aşı çeşidi. |
Yavuklu | Nişanlı |
Yavru | Harmanda samanın kenarlarında biriken ince tozlu kısmı. |
Yaykamak | Yıkamak |
Yayan yapıldak | Gideceği yere yalın ayak ve yaya olarak gitmek. |
Yaymak | Hayvanları otlatmak . |
Yaymacı | Genellikle giyecek satan, gezgin satıcı. |
Yayık | 1-Tereyağı çıkarmak, ayran yapmak için yoğurdun içinde dövüldüğü deri düzenek.2-yayılmış, dağılmış, yayvan. |
Yayıltma | Davarları karınlarını doyurması için dağda gütme. |
Yaylık | Yazma, sergi bezi. |
Yaylak | Göçerlerin yaz aylarını hayvanları ile birlikte geçirdikleri yüksek yerler. |
Yaz duvara al bahara | Ne zaman alınacağı belli olmayan alacak . |
Yazı | Düz, geniş tarlalar, yerler, küçük ova. |
Yazma | Canlı renklerden oluşan eşarp. |
Yazmış | İki üç yaşında dişi keçi. |
Yediler, gırklar | Ermiş olduklarına inanılanlar. |
Yedemek | Yedeğe alınarak götürmek. |
Yeğdirmek | Topallamak |
Yeğin (yiğin) | 1-Noksan. eksik. 2-Hızlı, yaman. |
Yeğni | Hafif. |
Yekden | Doğrudan, direkt. |
Yeke yek | Teke tek. |
Yekinmek | Ayağa kalkmaya çalışmak. |
Yeldirmek | Sürekli gezip dolaşmak. |
Yel girmesi | Soğuk algınlığı . |
Yelkenleri indirmek | Haksız olduğunu kabul etmek. |
Yellemek | Osurmak.Savurmak. |
Yelinseği (Ölesek) | Davarlarda görülen bir hastalık. |
Yemiş | İncir |
Yemlik | Taze iken yenilen bir tür ot. |
Yemeni | Hafif, ökçesiz bir tür ayakkabı. |
Yen | 1-Kendisinden güçsüz birini yenmek, eziyet etmek. 2-Giysilerin kolu. |
Yengicek | Ciddi olmayan, gereksiz konuşmalar yapan. |
Yeni yaka | Yeni evli insanlar, fıkara. |
Yeni yetme | Genç delikanlı. |
Yenişmek | Güreşmek |
Yerden bitme | Kısa boylu. |
Yere bakan yürek yakan | İçinden pazarlıklı. |
Yerinmek | Canı istemek, özenmek. |
Yermek | Aleyhte konuşmak. |
Yesir | Esir |
Ye(ng)lik | Fazlalık, fazlaca. |
Yelden yapalak | Kısa boylu. |
Ye(ng)licek | Karaktersiz, yersiz hareketler yapan. |
Yeşillenmek | İsteği belirtmek. |
Yetim s…ler | Osmanlıda askere gitmemek için şehit kızları ile evlenenler. |
Yeyni | Hafif |
Yeyinti | İnsan ve hayvan yiyeceği. |
Yığılı | 1-Üst üste yığılmış. 2-Çok |
Yığın | Biçilmiş ekin şereflelerinin başakları içe gelecek şekilde yığılması. |
Yıkışmak | Güreşmek |
Yılan çıyan | Yılan çıyan gibi sürüngenler. |
Yılancık | Bir çeşit cilt hastalığı. |
Yılan bıçağı | Enli yaprakları ve uzunca bir çiçeği olan otsu bir bitki. |
Yılık | Davranışları bozuk, hafif kadın. |
Yiğincek | Hoş olmayan hafiflikler yapan. |
Yiğrenmek | Tiksinmek, iğrenmek. |
Yiğin | Çok fazla. |
Yiğen | Yeğen. |
Yiter | Yeter. |
Yir | Tarla, zemin, yer. |
Yirik | Yarık, yırtık. |
Yirik dudak | Tavşan dudaklı. |
Yirli | 1-Tamamen, büsbütün. 2-Sabit , köklü. 3-Göçmen olmayan. |
Yirmek | İnce uzunlamasına kesmek. |
Yitmek | Kaybolmak |
Yiyni | Hafif, ağır olmayan. |
Yoğol (yoğolasıca) | Yok ol, öl, ölesice. |
Yoğusa | Yoksa |
Yoğurt çalmak | Sütün yoğurt olması için mayalanması. |
Yol bacı | Yol kirası, yol parası. (Eskiden nakliyecilerden alınan vergi. |
Yol çatı | Yol ayırımı. |
Yolak | Patika yol. |
Yol yolak bilmek | Tecrübeli |
Yol uğratmak | Geçerken uğramak, varmak. |
Yolluk | Yolda yemek için hazırlanan azık, yiyecek. |
Yonğdan yonga kopmaz | Olmayan bir şey verilmez. |
Yonan gavuru | Yunanlılar |
Yonga | Balta ile ağaçtan yontulan parçalar. |
Yordam | Yol gösteren. |
Yorak | 1-Kenar 2-Değirmen taşının kenarında biriken un. Bu un değirmencinin hakkıdır. Biriken bu una yorak unu denir. |
Yoya | 1-Ağır, zor yürüyen eşek. 2-Sürüye uymayan hayvan. 3-İnsan içine karışmayan. |
Yoz | 1-Erkek ya da kısır davar. 2-Yobaz, topluma karışmayan, yoya. |
Yoymak | Bozmak |
Yönet | Yerine , uygun. |
Yu | Yıka, yıkamak. |
Yufka ekmek | Ham hamurdan (mayasız) açılarak saçta pişirilen ekmek. |
Yufka ekmekle yemek | 1-Dıkımlamak 2-hapamlamak 3-küreklemek 4-Isırmak suretiyle dört çeşit yenir. |
Yular | Hayvanları çekmek için başlarına geçirilen başlık. |
Yumak | Yıkamak |
Yumuş | İş yapmaya başla emri. |
Yun | 1-Yün 2-Yıkanmak |
Yunmak | Banyo yşapmak, yıkanmak. |
Yunak | Çamaşır yıkanılan yer. (Genellikle dere kenarlarına , su başlarına kurulan ocaklar. ) |
Yuvak ağacı | Yuvağı çekmeye yarayan çatal ağaç düzeneği. |
Yuvak | Yağmurda akmaması için toprak damları sıkıştırma, yuvma. |
Yüğ | Yığma tepe, höyük. |
Yüğrük | 1-Gebe, hamile. 2- Hızlı yürüyen at, eşek. |
Yüğrülmek | Koç yada teke ile çiftleşen dişi davarın hamile kalması. Döl tutması. |
Yüklü | Hamile kadın. |
Yüklük | Evlerin odalarında banyo yapılan, yatak yorgan konulan genellikle kapalı bölüm. |
Yületmek | Aşınmış, körleşmiş kazma, balta vb.araçların demirciye onartılması. |
Yülük | Genellikle kısa kesilmiş saç veya hayvanların yelelerinin kısa kesilmesi.Biçimsiz şekilde kesme. |
Yürek kalkması | Kalp çarpıntısı, sıkıntı. |
Yüz açımı | 1-Düğünün ertesi günü gelin evinde toplanma. 2-Damadın geline verdiği yüz görümlüğü. |
Yüzlü | Şımarık, şımartılmış. |
Yor yoksul | Hiç bir şey olmayan. |
Yüksünme | Yük olunmasından yakınma. |
Yülemek | Balta, kazma, tahra vb.araçları keskinleştirmek için demircinin yaptığı iş. |
Zağar | 1-Küçük köpek. 2-sürüye gitmeyen, sokaklarda dolaşan köpek. |
Zahre | Buğday, arpa, tahıl, zahire. |
Zambak | İlkbaharda açan güzel kokulu bir süs çiçeği. |
Zamanın birinde | Bir zamanlar. |
Zartacı | Abartıcı, yalan konuşan. |
Zavrak | Pençere. |
Zavırtı | Anlamsız sözler. |
Zebella | İri yarı korkunç. |
Zebil gibi | Çok fazla. |
Zebil | Hayrat, bedava. |
Zehin | Zihin , zeka. |
Zemheri | Kış mevsiminin en sert, şiddetli zamanı, karakış. |
Zenaat | Sanat |
Zerde | Bir tür pirinç tatlısı. |
Zerzebil | Perişan dağınık. |
Zettür züttür | Bir çocuk oyunu. |
Zeve (Söve, seve) | Kapıların kasaları. |
Zevklenmek | Eğlenme, dalga geçme, zevklenme. |
Zevzek | Geveze |
Zıbarmak | Orta yere up uzun yatıp uyumak. |
Zıbın | Çocuk kundağı, gömlek. |
Zıbın haba | Yünden dokunmuş kaba ceket. |
Zıkkım | Zehir |
Zılgar | Sabanı çeken kalın zincir. |
Zılgıt yemek | Azarlanmak |
Zıllıma | Oyun bozanlık yapmak, caymak. |
Zılmak | Kaçmak, kaybolmak. |
Zınarmak | Karşı gelmek. |
Zındık | Ahlaksız, inançsız. |
Zırdal | Kaba, heybetli. |
Zırk (zılk) | Nemli topraklarda, ucu sivri sopalarla toprağa hızla vurarak rakibin kazığını ütme oyunu. Başkasının sopasını kendi sopası ile çıkartan oyunu kazanır. Çıkartılan sopa onun olur. |
) | Nemli topraklarda, ucu sivri sopalarla toprağa hızla vurarak rakibin kazığını ütme oyunu. Başkasının sopasını kendi sopası ile çıkartan oyunu kazanır. Çıkartılan sopa onun olur. |
Zırpadan | Birden bire, aniden. |
Zıpçıktı | Aniden ortaya çıkmak. |
Zırtlak | Haşlanmış pancar, şalgam. |
Zıttına gitmek | Sevmemek, hoşlanmamak. |
Zıvanadan çıkmak | Ölçüyü kaçırmak. |
Zıybıncak | Dik yamaçlı toprak. Kaygan zemein. |
Zibidi | 1-Gülünç denecek şekilde giyinen. 2-Delice davranışları olan. |
Zifiri garanlık | Çok karanlık. Genelde karanlık geceler için söylenir. |
Zilli | Adı kötüye çıkan kadın. |
Zimbit | Çok karanlık, kap kara. |
Zinhar | Kesinlikle, katiyen, asla. |
Zitlenmek (zivtlenmek) | Bulduğunu yemek. |
Zivaf | Gerdek |
Zivle (zelve, zelve) | Öküzleri boyunduruğa koşan düzenek.(Boyunduruğun uçlarına delinen iki deliğe, öküzlerin boyu sığacak şekilde eğri ağaç dalları sokulur. Bu ağaç dallarının arasına öküzün boynu sokulur. Aşağıdan uç kısımları zivle bağı denilen iple bağlanır. Boyunduruk sabana, pulluğa, kağnıya bağlanır, öküzler bu yükleri çeker. ) |
Zivle bağı | 1-Zivleyi bağlamaya yarayan ip. 2-Kazık bağı düğümü. |
Zivtinme (sivtinme) | Oyalanma |
Ziytin | Zeytin |
Zoba | Soba |
Zobu | İriyarı , kaba saba adam. |
Zorlu | 1-Hızlı akan su, dere, ırmak. 2-Güzel, iyi. |
Zorulan | Zorla |
Zörlemek | Birçok yerden durmadan akmak. |
Zükam (sükkam) | Nezle, dumağı. |
Zülüf | Eşarbın (dastar, başörtüsü) önünden kulak hizasından görünecek şekilde düzeltilmiş saç tutamı. |
Zırk | İlk ve sonbaharda toprak yaşken ucu sivriltilmiş sopaları yere vurarak oynanan oyun.Karşılıklı yere vurularak rakibinin zırkını yıkmaya dayalı oyun. |
Zevda | Sevda. |